Komşuluk hukukuna aykırılık nedeniyle elatmanın önlenmesi, birleştirilen dava ise tazminat isteği-
Kiralayan tarafından kiracı aleyhine açılan erken tahliye nedeniyle mahrum kalınan kira parasının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davada, kira sözleşmesi kira süresi dolmadan kiracı tarafından haksız yere feshedildiğine göre kiracı kural olarak dönem sonuna kadarki kiralardan sorumlu gözükmekte ise de kiralayanın da, kendi üzerine düşen görevi yapması, kiralananın yeniden kiraya verilebilmesi için gayret göstermesi, böylece zararın artmasını önlemesi gerektiği (TBK. mad. 114 ve 52 )- Davacının zararı, tahliye tarihinden itibaren kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye ilişkin kira parasından ibaret gözükse de kira sözleşmesinin 9.maddesinde tarafların bir aylık feshi ihbar süresi getirerek bu süreyi bir ay olarak kararlaştırdıkları ve 1 aylık feshi ihbar süresinin makul süre olarak kabulünün gerektiği-
Sözleşmenin haksız feshedilmesi nedeniyle yoksun kalınan kâr kaybından kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkin davada, davalının kira sözleşmesine aykırı davranmasıyla oluşan sorumlulukta tazminattan indirim yapılmasını düzenleyen TBK. mad. 52 'nin uygulanması gerektiği- Davacı kiracının da akdin feshini müteakip kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği yeni bir tarla bulma konusunda gerekli çabayı göstermek zorunda olduğu, bunun bir sonucu olarak da davacının aynı şart ve koşullarda kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği aynı nitelikli başka bir taşınmazı hangi sürede yeniden kiralayabileceğinin belirlenmesi gerektiği, buna göre de ekim sezonu da gözetilerek kazanç kaybı varsa bundan kiraya verenin sorumlu tutulması gerektiği-
Davacı, müteselsil sorumlu sıfatı ile üçüncü kişiye ödediği paranın halefiyet esasınca rücuen tahsilini istediğine ve davalı önceki davada davalı olarak yer almadığına göre iadenin kapsamının, davacının mahkum olup ödediği para, bu paranın kendisi hakkındaki davada verilen hükmün kesinleşmesine kadar işleyecek faizi, önceki davada hükmedilen avukatlık ücreti ve yargılama giderleri toplamından davalının payına düşen kısmı olduğu- Kendi kusurlu davranışı ile işin icraya düşmesine yol açan davacının, bu ihmali nedeniyle yapılmış olan icra giderlerini ve hükmün kesinleşmesinden sonra geçen sürede işleyecek faizi isteyemeyeceği, sözü edilen giderlerle davalının eylemi arasında uygun sebep sonuç bağı olmadığı- Mahkemece, icra giderleri ile hükmün kesinleşmesinden sonra işlemiş olan faize ilişkin istek bölümünün hesaplanıp reddine karar verilmesi gerektiği- Tedavi hatası nedeniyle rücuen tazminat istemine ilişkin davaya konu olayın gerçekleşme biçimi, çalışma koşulları, iş yoğunluğu gözetilerek, tahsiline karar verilen zarar miktarından uygun bir miktarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği-
Davacı firma sürekli olarak nakliyat konusunda faaliyet gösteren bir şirket olup basiretli bir tacir gibi davranması gerekirken, bu durumu gözardı etmesinin  zararın oluşmasında davacının da etkili olduğunu gösterdiğinden BK. mad.42, 43 ve 44 (TBK.52) uyarınca hükmedilecek tazminat miktarından indirim yapılarak sonucuna göre  karar verilmesi gerektiği- 
İş kazası nedeniyle sürekli iş göremez duruma gelen sigortalıya bağlanan gelirler ve geçici iş görmezlik ödeneğinden oluşan sosyal sigorta yardımlarının, davalı işverenden rücuan tahsili istemi- Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemişse, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerektiği- Davanın yasal dayanaklarından olan ve kusursuz sorumluluk halini düzenleyen 5510 sayılı Yasanın 23.madde şartlarının varlığı usulünce araştırılması gerektiği- Rücu alacağından sorumluluk belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerektiği ve gerçek zarar hesabının, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılması, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınması gerektiği- Uzman bilirkişi tarafından rapor düzenlenerek hak sahibi eşin ve çocuğun gerçek zararının hesaplanması, bu miktar gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılıp düşük olan tutara hükmedilerek işverenin sorumluluğunun belirlenmesi gerektiği- Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumluluklarının olacağı ve kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmesi gerektiği- İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zarar aşılmamak üzere işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutarın, kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olması, “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması düzenlemesi karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerektiği- Bu yaklaşım ve uygulamanın, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygun olduğu-
Haksız eylem sonucu zarar gören taşınmaz nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin davada, dava konusu yapının yaklaşık 50 yıllık olduğu, köy tipi ev olup, mühendislik ve fenni kurallara uygun yapılmadığı, statik açıdan zayıf olduğu, bu durumun zararın artmasına neden olduğu ve davacıların bölüşük kusuru olduğu anlaşıldığından, mahkemece zarar miktarından indirim yapılması gerektiği-
Davalılar vekili, davacının emniyet kemeri takmayarak zararın artmasında müterafik kusurunun bulunduğunu savunduğu, buna göre, araçta yolcu olarak bulunan desteğin bizatihi trafik kazasının meydana gelmesinde kusuru yok ise de, kaza sırasında zararın meydana gelmesini önleyecek güvenlik tedbiri olan emniyet kemeri takmamış olmasının müterafik kusur oluşturup oluşturmayacağının, buna göre BK'nun 44. maddesi uyarınca maddi tazminattan makul oranda hakkaniyete uygun indirim gerekip gerekmediğinin irdelenip tartışılması, ondan sonra varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Davaya konu olan olayda; davacının olay yerinde bulunmayışı, eylemin gıyabında işlenmiş olması, davalının sağlık durumu ve evine menkul haczine gelinmesinin verdiği tedirginlik içerisinde davaya konu sözleri sarfetmiş olması sebebi ile davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olması sebebi ile daha alt düzeyde tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Araç işleteninin veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabileceği; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakimin durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebileceği-  Desteğin eşi ve çocukları olan davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan her bir davacı için kabul ve reddedilen tazminat yönünden ayrı ayrı nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği- Davacıların ölen murisinin sürücüsü olduğu araçta %100 kendi kusuruyla vefat ettiği anlaşıldığından ve davacılar 3.kişi konumunda olduğundan herhangi bir indirim yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-