İstihkak iddiasına konu mahcuzların satış bedelleri alacaklıya ödenmediği halde bedelin davalı alacaklıdan tahsiline ilişkin hüküm oluşturulmasının doğru olmadığı-
6183 s. AATUHK mad. 66 gereğince açılmış istihkak istemine ilişkin davada, davacı vekili, "davalı idare tarafından, ticari işletme rehnine konu menkullerin haczedildiğini" belirterek "istihkak" iddiasında bulunmuş, ve aynı Yasanın 21/2 maddesi gereğince "rehin haklarının saklı tutulmasına,rehin kapsamındaki malların davalı idare tarafından satışı halinde mad. 74/2 dikkate alınarak satış bedelinden öncelikle rehin alacağının ödenmesine, satış bedelinin rehinli alacaklarının ve takip giderlerini geçmemesi halinde satışın tehir edilmesine karar verilmesini" talep etmiş olup, mahkemece, keşfin davacıya ait adreste yapılmaması da gözönüne alınarak, davacı vekilinin dilekçeleri doğrultusunda HMK. mad. 288, 290 ve 291/3'deki yasal düzenleme gereğince, "haciz adresinde faaliyette bulunan dava dışı şirketlere belirlenecek keşif gün ve saatinin bildirilmesi", mahcuzların bulunduğu adreste keşif yapılması dava konusu mahcuzların ticari işletme rehni kapsamında olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İİK’nun 97/13. maddesine göre dava reddedilmiş ve mahcuzların satış bedelinin alacaklıya ödenmemesine karar verilmiş olduğundan alacaklı lehine tazminata karar verilmesinde, usulsüzlüğün bulunmadığı, ancak hükmedilecek tazminat miktarında takip konusu alacak miktarından daha az olan dava konusu mahcuzların satış bedeli 19.000 TL'nin esas alınması gerekirken, dava konusu olmayan mahcuzların da hesaplamaya katılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacı şirket yetkilisi haczi öğrenme tarihinden itibaren 7 gün içinde istihkak iddiasında bulunmakla, İİK’nun 96/3. maddesinde öngörülen 7 günlük yasal hak düşürücü sürenin kesildiği, İcra Müdürlüğü tarafından İİK'nun 99. maddesinin uygulanmasına yönelik işlemin iptali kararının üçüncü kişiye tebliğinin dava açma süresini başlatan bir işlem olmadığı, hak düşürücü dava açma süresinin başlaması için, İİK'nun 97/1. maddesine göre İcra Müdürlüğü'nce prosedürün uygulanmasının, icra mahkemesince verilen, takibin ertelenmesi ya da devamına ilişkin kararın 3. kişiye tebliğinin gerekeceği-
Mahkemece, İİK. 97 uyarınca hükmedilecek tazminat miktarının, alacaktan alınmasının geciken miktarın yüzde yirmisinden az olamayacağı, bu miktarın (alt sınır), Kanun ile kabul edildiği, alacaklının, zararının yüzden yirmiden yani Kanun'daki alt sınırdan fazla olduğunu iddia ediyorsa, bunu ispatlamakla yükümlü olduğu, bu durumda, tazminat bakımından takibin ertelenmesi kararının bulunmasının ve bu kararın infaz edilmesi şartının aranacağı, zira, icra takibinin ertelenmediği veya ertelenmiş olduğu halde infaz edilmemiş olduğu durumlarda, alacaklının alacağına ulaşmasının gecikmesinden bahsedilemeyeceği-
Borçlu ile alacaklının danışıklı sözleşme veya belgelere dayanarak, muvazaalı olarak birlikte hareket etmesi; çeşitli sebeplerle aralarında borç ilişkisi bulunmadığı halde alacaklının gerçekte olmadığı halde alacaklıymış gibi icra takibine başladığı durumlarda, bir kişinin, yasaların kendisine verdiği hakkı kötüye kullanarak yarar elde etmesi, iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından, bu durumlarda, davacı üçüncü kişinin, istihkak davası içinde muvazaa iddiasında bulunarak, muvazaa iddiasını muvazaalı işlemin tarafı olmadığından tanık ve yemin dahil her türlü delille ispat edebileceği- Geçerli bir borç ilişkisinin varlığının, istihkak davasının görülebilmesi için şart olduğu- Mahkemece, öncelikle davacı üçüncü kişinin takibe dayanak borç ilişkisinin muvazaalı olduğu yönündeki iddiasının değerlendirilerek, bu konuda tarafların tüm delilleri toplanarak, bunun yanı sıra, bonoda yazan "nakden" kaydı da gözetilerek ve "nakden" kaydının aksinin iddia edilmesi halinde ispat külfeti de değerlendirilerek, alacaklının borç ilişkisinin doğduğu zaman itibariyle ekonomik durumunun ve takibe dayanak bonodaki miktar itibariyle ticari iş yapabilme olanağının bulunup bulunmadığının araştırılması, bu kapsamda gerek görülürse zabıta araştırması yapılması, banka kayıtlarının, borçlu şirket kayıt ve defterlerinin araştırılması gerektiği-
Dava, 6100 sayılı HMK'nun yürürlüğe girdikten sonra açılmış olup bu Kanun’da 1086 sayılı HUMK’nun 512. maddesine paralel bir düzenlemenin getirilmediği, bu durumda İİK’nun yetkiye ilişkin 4, 50. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 5, 6. maddeleri uyarınca genel yetki kuralının uygulanmasının gerekeceği, buna göre istihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemelerinde açılmasının mümkün olduğu, HMK’nun 7/1. maddesi gereğince davalının birden fazla olması halinde davanın, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılmasının mümkün olduğu, aksi halde yetki itirazında bulunulmuşsa HMK’nun 19, 331. maddeleri uyarınca yetkisizlik kararı verilmesinin gerekeceği-
Davacı üçüncü kişinin, dava konusu aracı haciz tarihinden önce, Düzenleme Şeklindeki Noter Satış Sözleşmesi ile edindiği, trafik tescil işlemlerinin geçerlilik şartı olmadığı, bu şekilde davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bununla birlikte, davacı üçüncü kişi tarafından trafik tescil işlemleri yapılmadığından, satış işleminden haberdar olmayan (TMK'nun 3. maddesi kapsamında iyiniyetli olmadığı ispatlanamayan) ve borçlu adına kayıtlı göründüğü için araca haciz konulmasını sağlayan davalı alacaklının, gerek haciz konulmasında gerekse eldeki davanın açılmasında yüklenecek bir kusur bulunmadığından yargılama giderleri ile sorumlu tutulmamasının gerekeceği, bu kapsamda; davacı yararına avukatlık ücretine hükmedilmemesinin doğru olduğu-
3. kişinin, taraf sıfatını taşımadığı icra takip dosyasında yazılan haciz talimatının iptalini isteme hakkının bulunmadığı ve talimatta yazılı adresin ve haciz işlemi yapılan yerin kendisine ait olduğu yönündeki iddiasını, ancak İİK.'nun 96. ve bunu izleyen maddelerde düzenlenen istihkak prosedürü kapsamında ileri sürmesi gerektiği-
Üçüncü kişinin açtığı istihkak davasında, borçlu ile aynı işkolunda faaliyet gösteren davacı şirketler komşu olarak faaliyet gösterdikleri borçlunun ticari işletmesindeki emtianın büyük bölümünü satın aldıklarından borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bilmeleri gerekeceği, borcun doğumundan sonra borçlu tarafından üçüncü kişilere yapılan satış ve devirlerin alacaklıdan mal kaçırmaya ve muvazaaya yönelik olduğu, muvazaa yoksa bile borcun doğumundan sonra yapılan bu nitelikteki devirlerin İİK. mad. 44. ve TBK. mad. 202 gereğince alacaklının haklarını etkilemeyeceği açık olduğundan, mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği--