Tebligat mazbatasını çıkaran mercii tarafından Tebligat Yönetmeliği'nin 16/2. maddesi kapsamında bir şerh verilmediği için tebligatın Teb. K.'nun 21/1. ve Tebl. Yönetmeliği'nin 30. maddesine göre yapılması gerekirken, dağıtıcının kendiliğinden TK'nun 21/2. maddesine göre yapmasının kanuna aykırı olduğu-
Usulsüz tebliğ edildiğini iddia edilen ödeme emrinin tebliğ edilmesinden sonra, borçlu vekili tarafından icra müdürlüğüne verilen dilekçe ile borca ve imzaya itirazlarını bildirdiği görülmüş olmakla, şikayetçi borçlunun aynı tarihte icra takibi ve ödeme emri tebliğ işlemini öğrendiğinin kabulü gerekeceği ve bu durumda yasal 7 günlük süreden yapılan şikayetin süre aşımı nedeni ile reddine karar verilmesi gerekeceği-
Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edileceği ve bu durumda öğrenme tarihinden itibaren İİK. mad. 168/5 gereği 5 günlük yasal sürede yapılan zamanaşımı itirazının esasının incelenmesi gerekeceği-
İcra mahkemece, tebliğ tarihi itibariyle muhatap yerine tebligatı alan kişinin itiraz eden borçlunun çalışanı olup olmadığı hususunda SGK'dan ve diğer kurumlardan araştırma yapılması, gerektiğinde tanık dinlenmesi suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken  eksik inceleme ile itiraz eden borçlunun beyanını esas alan kolluk tutanağına göre karar verilmesi isabetsiz olduğu-
Haciz ihbarnamesi tebliğ işleminin usulsüzlüğü ancak ilgilisi tarafından İİK'nun 16.maddesi uyarınca yasal sürede icra mahkemesinde şikayet yoluyla ileri sürülmesi halinde değerlendirilebilecek bir husus olup, icra müdürlüğünce kendiliğinden nazara alınıp tebligatın usulsüz olduğu değerlendirilerek alacaklının haciz isteminin reddine karar verilemeyeceği-
Davalı ile davacının "adres kayıt sisteminde" kayıtlı olan yerleşim yeri adreslerinin aynı adres olduğu, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adres olarak kabul edileceğine ve tebligatın burada yapılacağına imkan veren Tebligat Kanununun 10. maddesine 6099 sayılı Yasayla ilave edilen hüküm; bu adresin aynı davada "hasım" olan diğer tarafın adresi olmaması halinde uygulanabileceği -
Tebligatta bilgisine başvurulan ve haber verilen kapıcının imzası alınmadığı, imzadan imtina ettiğinin belirtilmediği ve muhatabın işte olduğunun kimden sorulduğu belli olmadığından tebliğ işleminin usulsüz olduğu-
Şikayetçi, tebligatı alan ile “aynı konutta oturduğu”na yönelik tebliğ mazbatasındaki beyanın aksine, farklı adreste oturduklarını ve tebliğ yapılan adresin borçluya ait olmadığını iddia ettiğine göre, mahkemece, HGK kararı uyarınca borçlunun ileri sürdüğü hususlarla ilgili deliller toplanarak ve Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi de gözetilerek, tebliğ işleminin usulsüz olması ve muttali tarihine göre de sair şikayetin süresinde olduğunun anlaşılması halinde, borçlunun sair şikayet nedeninin incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, icra mahkemesince tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu ve ödeme emri tebliğ tarihine göre de sair şikayetin yasal beş günlük süreden sonra olduğu gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Tebliğ evrakında tebligatın TK'nun 21/2. maddesi gereğince yapılması yönünde icra müdürlüğünün bir şerhinin bulunmadığı anlaşıldığından, borçlunun adres kayıt sistemindeki adresine TK'nun 21/2 maddesine göre yapılan tebliğ işlemi usulsüz olduğu-
Borçluya ödeme emri tebliğ edilmemiş olsa bile alacaklının takibi ve uyuşmazlığı sürdürme iradesinin bulunması halinde itiraz hakkının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği- Borçluya usulsüz de olsa tebliğ edilmiş bir ödeme emri bulunmadığından Tebligat Kanunu’nun 32.maddesinin uygulanma imkanının bulunmadığı-