Davacının muhasebeci olduğuna dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi taraflar arasında davacının davalı işyerinde inşaat ustası olarak çalıştığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığınım anlaşıldığı, bu nedenle Mahkemenin direnme kararında davacının muhasebeci olduğuna ilişkin gerekçesi dosya kapsamı ile örtüşmediği, Mahkemece hizmet süresine ilişkin direnme gerekçesi davacının muhasebeci olarak çalıştığı kabul edilerek oluşturulduğu, bu hâliyle verilen karar direnme kararı olmayıp önceki kararda yer almayan gerekçe nedeniyle yeni hüküm niteliği taşıdığı, davacının inşaat ustası ya da muhasebeci olarak çalışmasının hizmet süresinin tespitini ve ücretini etkileyeceği ilk direnme kararında davacı inşaat ustası kabul edilerek ücreti tespit edilmiş ve alacakları hüküm altına alınmış olup davacının muhasebeci olarak kabul edilmesine rağmen ilk direnme kararındaki gibi hüküm kurulması gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olduğu, bu nedenle eksik inceleme ile dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe oluşturulmasının kararın bozulmasını gerektirdiği-
Mahkemece, gerekçeli karar ve hükümde farklı miktarlarda fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alınarak çelişki oluşturulmasının hatalı olduğu-
Hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekeceği-
Gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa buna uygun düzenlenmesi gerektiği- Gerekçeli karar ile tefhim edilen karar arasındaki yanlışlığın ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması hâlinde düzeltilebileceği ve bu aykırılığın kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olacağı-
Veraset ilâmına dayanarak gerçekleştirilen taşınmaz satış işleminden doğan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemi ilişkin eldeki davada, Devletin sorumluğuna ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı- Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu anlaşıldığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Kısa ve buna uygun gerekçeli kararın taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirterek, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde oluşturulması gerektiği- Usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığından direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı-
Mahkemece fazla çalışmaya ilişkin yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının işe giriş çıkışlarını kayıt altına alan meyer kayıt cihazının teknik bilirkişi marifetiyle ana merkez server kayıtları ve dosyadaki çıktılarla birlikte incelenerek üzerinde oynama yapılıp yapılmadığının tespitinin ve oynama yapıldığının tespit edilmesi hâlinde dinlenen tanık beyanları değerlendirilerek fazla çalışma ücreti alacağı ile sonucuna göre kıdem tazminatının hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği- Direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmaması halinde kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olacağı-
Mükerrer nüfus kaydının iptali istemli eldeki davada; mahkemece davanın kabulüne ilişkin kurulan hükmün yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı, davalıların kayden anne ve babaları olarak görünen kişiler ve ayrıca gerçekte anne ve babaları olduğu belirtilen kişiler ile aralarında DNA incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği- Mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uyulup uyulmadığı hakkında açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz usule uygun karar oluşturulması gerekirken usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa kararın usule uygun karar niteliğinde olmadığı ve direnme kararının bu nedenle bozulması gerektiği-
Davalıya ait markaların hükümsüzlüğü istemi ilişkin olarak yapılacak değerlendirmede davalı tarafça dava konusu ibarenin tescilsiz olarak kullanım süresinin değerlendirme kapsamına alınıp alınamayacağı, buradan varılacak sonuca göre taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirme ihtimalini de içerecek şekilde benzerliğin ve dolayısıyla karıştırılma ihtimalinin bulup bulunmadığı- Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararı ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün, usulüne uygun olarak oluşturulmuş direnme kararının varlığından söz etme olanağı bulunmadığı-