Gerekçe ve hüküm arasında yaratılan bu çelişki dahi tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerektiği-
Tapu iptali ve terkin isteği yanında, yıkım isteğininde de bulunulduğu halde; Mahkemece, yıkım isteği yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerektiği-
Kusur belirlemesi yönünden de istinaf kanun yoluna başvurulduğunda kusura yönelik başvurusunun incelenmemiş olması yerinde görülmediği-
Direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun karar verilmesi gerekirken direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmasının usuli kazanılmış hak ihlaline yol açmakla bozmayı gerektirdiği-
Davacının muhasebeci olduğuna dair herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi taraflar arasında davacının davalı işyerinde inşaat ustası olarak çalıştığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığınım anlaşıldığı, bu nedenle Mahkemenin direnme kararında davacının muhasebeci olduğuna ilişkin gerekçesi dosya kapsamı ile örtüşmediği, Mahkemece hizmet süresine ilişkin direnme gerekçesi davacının muhasebeci olarak çalıştığı kabul edilerek oluşturulduğu, bu hâliyle verilen karar direnme kararı olmayıp önceki kararda yer almayan gerekçe nedeniyle yeni hüküm niteliği taşıdığı, davacının inşaat ustası ya da muhasebeci olarak çalışmasının hizmet süresinin tespitini ve ücretini etkileyeceği ilk direnme kararında davacı inşaat ustası kabul edilerek ücreti tespit edilmiş ve alacakları hüküm altına alınmış olup davacının muhasebeci olarak kabul edilmesine rağmen ilk direnme kararındaki gibi hüküm kurulması gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olduğu, bu nedenle eksik inceleme ile dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe oluşturulmasının kararın bozulmasını gerektirdiği-
Mahkemece, gerekçeli karar ve hükümde farklı miktarlarda fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alınarak çelişki oluşturulmasının hatalı olduğu-
Hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekeceği-
Gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa buna uygun düzenlenmesi gerektiği- Gerekçeli karar ile tefhim edilen karar arasındaki yanlışlığın ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması hâlinde düzeltilebileceği ve bu aykırılığın kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olacağı-
Veraset ilâmına dayanarak gerçekleştirilen taşınmaz satış işleminden doğan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemi ilişkin eldeki davada, Devletin sorumluğuna ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı- Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu anlaşıldığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Kısa ve buna uygun gerekçeli kararın taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirterek, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde oluşturulması gerektiği- Usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığından direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı-