Yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olmasının zorunlu olduğu- Somut uyuşmazlıkta kısa karar ile gerekçeli karar hükümlerinde fark olduğu-
Bozma kararına karşı tesis edilen kısa kararda sadece “Yüksek Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 02/10/2024 tarih, 2023/4962 E, 2024/2745 K. ilamı esas açısından yasaya uygun olmadığından Dairemizin 09/03/2023 gün 2021/490 Esas -2023/441 karar sayılı önceki hükmünde DİRENİLMESİNE,” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar kurulmadığı-
Kurum işleminin iptali ve tespit davası- Usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte bir direnme kararının da bulunmadığı- Mahkemece dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar ve hüküm fıkrası oluşturulması gerektiği-
Taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması gerektiği-
Mahkemece, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar ve hüküm fıkrası oluşturulması gerektiği-
Taraflar arasındaki Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesine dayalı tazminat davasında mahkemece dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması gerektiği-
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasında, mahkemece dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması gerektiği-
Kadastro tespitine itiraz- İlk derece mahkemesinin direnme olarak adlandırdığı kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, ilk kararda yer almayan delil ve gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğu-
Taraf vekillerinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı sonrasında İlk Derece Mahkemesinin bu karara uyması ile borçlu yararına usuli kazanılmış hak oluştuğu- Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesinin usulen mümkün olmadığı- Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği-
Eldeki davada, Özel Dairece verilen üçüncü bozma kararı "...davanın reddine karar verilmesi gerekirken,..." şeklinde olup kesin bozma niteliği taşıyor olsa da dördüncü bozma kararı "...Mahkemece maddi hataya dayalı bozma kararına uyulması usuli kazanılmış hak kuralının bir istisnası olduğundan yerel mahkeme kararının davacının ........ kaynaklanan .... alacak talebinin reddine karar verilmesini teminen hükmün bozulması gerekmiştir,..." şeklinde olup, hükmü bölmek suretiyle farklı uygulama yapılması mümkün olmadığından birbirleriyle çelişen iki ayrı bozma kararı bulunduğundan söz edilemeyeceği- 1086 sayılı Kanun’un 429/4. maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece Özel Dairenin dördüncü bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye ait olduğu-