İflasın ertelenmesinin, geçici bir mali darboğaza düşen şirketlerin hayatiyetini koruması, istihdam ve milli ekonomiye katkı sağlaması için öngörülen geçici bir hukuki himaye yolu olduğu- Bir sermaye şirketinin borca batıklık bildiriminde bulunarak iflasını istemesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tesbiti ve bu tesbitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer delillerin toplanması, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmesi gerektiği- Borca batıklığın sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği- İyileştirme projesi, sadece şirketin mevcut işleyişinin devamı ve tedbir kararlarıyla borca batıklıktan kurtulabileceğine ilişkin olması nedeniyle TTK'nın 377. maddesindeki nakit sermaye konulması, dış kaynaktan nakit girişi, sermaye artışı, yeni ortak alınması, şirketin mevcut işleyişi sonucu şayet mümkün ise kâr ve nakit akışı, gibi nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri içermediği gibi, İİK'nın 179. maddesinde aranan ciddî ve inandırıcı özellikleri de haiz olmamasına rağmen iyileştirme projesinin HMK'nın 29. maddesinde açıklanan dürüstlük kuralına uygun davranma yükümlülüğüne ve gerçeğe uygun bir biçimde hazırlanıp hazırlanmadığı hükme esas alınan bilirkişi raporu ve hüküm gerekçesinde denetlenmediği gibi, zarar ederek, borca batık hale gelen bir şirketin hiçbir önlem almadan aynı işleyişiyle zarar eden halden, kâr eder duruma nasıl geçeceği denetime uygun olarak açıklanmamış ve özellikle şirketin mali tablolar analizi yapılmamış olduğundan, mahkemece iyileştirme projesine dayalı iflasın ertelenmesi kararı verilemeyeceği gözetilerek, verilecek hükme yakın tarihte şirketin borca batıklığının devam ettiğinin tespiti halinde iflasına karar verilmesi gerekirken, sırf tedbirlere dayalı olarak, faaliyetlerin devamıyla şirketin borca batıklıktan kurtulacağı sonucuna ulaşılması ve vekaletnamedeki yetki eksikliği giderilmeden iflasın ertelenmesine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İflasın ertelenmesi davalarında kesin yetkili mahkemenin, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu-
Davacı şirketin borca batıklığının derinleştiği ve projesinin ciddi ve inandırıcı olmadığı net olarak ortaya konmakla, Türk Ticaret Kanunu'nun 376 ve İcra ve İflas Kanunu'nun 178 ve 179 uncu maddeleri çerçevesinde bir karar verilmek gerektiği-
Taraflar arasında görülen iflasın ertelenmesi davası-
İİK. mad. 179. maddesi gereğince, davalı kooperatifin iflasına karar verilebilmesi için borçlarının aktifinden fazla olması yani borca batık olması gerektiği- Borca batıklığın, TTK'nın 324/2. maddesine göre, kooperatifin aktiflerinin kooperatifin pasifini karşılamaya yetmemesi, İİK'nın 179. maddesine göre kooperatif borçlarının kooperatif aktifinden fazla olması anlamına geldiği- Borca batıklığın tespiti için aktiflerin rayiç değerinin (satış değerinin) dikkate alınması gerektiği-
İflasın ertelenmesi tedbir kararının ilamsız takipte, ilamsız takibe yapılan itiraza karşı alacaklının icra mahkemesine yaptığı itirazın kaldırılması talebinin incelenmesine engel olmadığı, borçlunun anılan tedbir kararını icra müdürlüğüne ibraz ederek her zaman takibin durdurulmasını talep edebileceği-
Sermaye borcunun bulunmamasının, bir önlem olmadığından, projeye girecek bir iyileştirme nedeni değil, sadece iflas erteleme talebinde iyiniyetli bir şirket olduğuna gerekçe yapılabileceği- Mahkemece bilançoda stoklarda meydana gelen dikkat çekici artış üzerinde durularak, mahallinde bu konuda inceleme yapılıp, stoklara ilişkin tüm bilgi ve belgelerin temini ile bilançodaki kaydi değerlerle fiili durumun uyumlu olup olmadığının denetlenmesinin, stok artışının, kayıtlarla uyumlu bir gerçek üretime ya da dış piyasadan ucuz ürün teminine dayalı olup olmadığının, diğer anlatımla iyileşmenin bir göstergesi olarak kabul edilip edilmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bilançodaki stok artışının fiili stok dökümü ile uyumlu olduğu sonucuna ulaşan bilirkişi raporlarında yer alan bu soyut tespite itibar edilerek, hüküm tesisinin de doğru olmadığı-
Kural olarak başka bir mahkeme sıfatıyla görülmek üzere dava açılan bu gibi hallerde Asliye Hukuk Mahkemesinin yargılamaya hangi sıfatla baktığını tensip kararından başlayarak karara bağlaması ve buna göre yargılamayı sürdürmesi, sonuçta da nihai kararında göstermesi gerekeceği- Örneğin, İş mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılan bir davada seri yargılama usulü uygulanacağı gibi, temyiz süresi de tefhimle başlayacağından mahkemenin bu sıfatla davaya baktığını karar altına alması ve nihai kararında da göstermesi gerekeceği-
Mahkemenin, 23.05.2013 tarih ve 2 no'lu ara kararı ile, 'ihtiyati tedbirin kaldırılmasına' karar verilmiş, ancak ayrı bir gerekçeli karar yazılmadığı; ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin kararının HMK'nın 391/2 maddesi uyarınca gerekçeli şekilde yazılması gerekmekte olup, esasen Yargıtay denetiminin de gerekçeli karar üzerinden yapılabileceği- T.C. Anayasası'nın 141. maddesine göre de tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiği; temyiz edilen kısa karar bu hususları kapsamadığından temyiz denetiminin mümkün olmayacağı- Mahkemece, HMK'nın 391/2 maddesine uygun olarak gerekçeli karar yazılmamış olduğundan kararın bozulduğu-
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla çeke dayalı olarak yapılan takipte, çekten kaynaklanan alacağın 'işçilik alacağı' olduğu iddiası geçerli bir delille ispatlanamamış olup ödeme emrinde takibe konu çeklerin iş ilişkisinden kaynaklanan ücret alacağına istinaden verildiğinin belirtilmesinin takibin şekline göre borçlu aleyhine hukuki sonuç doğurmayacağı, taraflar arasında işveren işçi ilişkisinin bulunduğunun ispatlanmış olduğu kabul edilse de, bu durum takibe konu çeklerin İİK. mad. 206 gereğince 1. sırasındaki alacaklara ilişkin olduğunu göstermeyeceği, borçlunun bu yönde bir kabulü de bulunmadığına göre iflasın ertelenmesi tedbir kararı uyarınca takip yapılamayacağı-