Takibin iptalini içermeyen ve durma yönünde tesis edilen mahkeme tedbir kararının yorumlanması mümkün olmayıp mahkemece takibin durdurulması ile yetinilmesi gerekirken iptaline karar verilmesi isabetsiz olup kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Borcun doğum tarihinde davalı şirketin sahibi ve yetkilisinin diğer davalı şirketin de ortağı olduğu, devredilen taşınmazın ticari işletmeye ait fabrika olup, devrin işletme devri niteliğinde olduğu, İİK 280/sondaki bilgilendirme prosedürünün yerine getirilmediği, davalı şirketlerin önceki ortak ve müdürlerinin aynı kişi olduğu, aynı iş kolunda faaliyet gösterdikleri, davaya dayanak icra dosyasındaki ödeme emrinin eskiden diğer şirkete ait olan adreste tebliğ edildiği, davalı şirketlerin şube adreslerinin de aynı olduğu, önceden her iki şirketin 4 gün arayla şube adreslerini değiştirdiği, şirketler arasındaki organik bağın davalıların beyanlarında örtülü olarak "küçük ortak" denilerek kabul edildiği dikkate alındığında, davaya konu tasarrufun İİK 278/III-2, 280/1 ve 3 maddelerine göre iptalinin gerektiği-Davacı yargılama sırasında iflas idaresinden yetki aldığından ve dava konusu taşınmazın tapuda vasfının "kagir iki katlı soğuk hava deposu ve işletme binası ve arsası" olarak geçmesi nedeni ile satışın, bir işletme devri niteliğinde olduğu ve iptal kararının isabetli olduğu-
İİK'nın 345/a maddesindeki suçun oluşabilmesi için, aynı İİK 179 ve 6762 s. TTK 324'de öngörülen koşullarda şikayet tarihi itibariyle şirketin aktif ve pasif durumunun belirlenerek sonucuna göre şirketin iflasının istenmesi şartlarının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiği- Borçlu şirketin kayıtlı olduğu vergi dairesinden beyannameler ve bilançolar getirtilip birlikte banka hesapları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, iflasının istenmesinin gerekip gerekmediği tespit edildikten sonra sanıkların hukuki durumunun takdiri gerektiği- Borçlu şirkete ait ticari defterler temin edilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu- Yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini savunan sanık ile asıl yönetim yetkisinin bir başkasına ait olduğunu bildiren sanıkların cezai sorumluluğun hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından şirket ana sözleşmesi de getirtilip, fiilin birlikte işlenmediğinin anlaşılması halinde temsil yetkisinin bölüşümündeki ağırlık ve sınırlar da dikkate alınarak suçun oluşumunda rolü olan temsilci belirlenip buna göre sanıkların hukuki durumunun tayini gerektiği- Sanıklara yüklenen suçun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibariyle 5237 sayılı TCK’nun 66-(1)e ve 67. Maddelerine göre 8 yıl olağan, 12 yıl olağanüstü zaman aşımına tabi olduğu- Sanıklar hakkında bozma ilamından önce 25/04/2013 tarihinde verilen mahkumiyet kararı ile zamanaşımının kesildiği ve zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı-
Dava, iflas erteleme talebine ilişkin olup, mahkemece bozma ilamına uyularak davacının iflasına karar verilmiş ise de; iflas davaları kamu düzenine ilişkin olduğundan bozma kararına uyulmakla usuli kazanılmış haktan bahsedilemeyeceği- İflas erteleme davalarının dava şartının bilançonun borca batık olması olup, davacı tarafından şirketin borca batıklıktan kurtulduğu iddia edildiği ve kayyımlar tarafından da bu yönde rapor ibraz edildiği; borca batıklığın dava şartı olması ve bilançosu borca batık olmayan şirket hakkında iflas kararı verilmeyeceği dikkate alınarak mahkemece yeniden bilirkişi raporu aldırılarak şirketin gerçekten borca batık olup olmadığı tespit edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
İhtiyati haciz icra takip işlemi olmadığından, ihtiyati tedbir kararının ihtiyati hacizlerin infazını kapsamayacağı- Ara kararda hükmedilmeyen ihtiyati haciz kararlarının infazı ile ilgili tedbire sonraki ara kararda hükmedildiği, sonraki ara kararın, önceki ara kararının tavzihi adı altında verilmiş yeni bir karar olduğunun kabulü gerektiği, mahkeme kararlarının verildiği andan itibaren hüküm doğuracağı, bu itibarla sonraki ara karar tarihinden sonra ihtiyati haciz kararı uygulamalarının durdurulacağı, yoksa sonraki ara kararın, daha önce verilip aynı tarihte infaz edilen ihtiyati haciz uygulamalarının kaldırılması hukuki sonucunu doğurmayacağı- "İhtiyati haczin bir icra takip işlemi olmadığı ancak mahkemece verilen sonraki ara kararın, yanlış bir tavzih kararı olsa da uygulanması gerektiği, icra mahkemesince ara karar yorumlanamayacağından direnme kararının değişik gerekçe ile onanması gerektiği" görüşünün kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezalandırılabilmesi için, ticari işletmenin borcu ödeyebilecek ekonomik güce sahip olması ve yönetim yetkisine sahip olan sanığın kasıtlı olarak ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara sokmaları gerektiği-
İflas kararının temyiz edilmeksizin 08.10.2019 tarihinde kesinleştiği, bu durumda eldeki erteleme davası konusuz kaldığından başkaca inceleme yapılmaksızın verilen erteleme kararının bozulması gerekeceği-
Borca batık hale gelen şirketin bunu mahkemeye bildirmek ve iflasını istemek zorunda olduğu, iflasın ertelenmesi talebinin de anılan 324. madde hükmüne göre borca batıklık bildirimi anlamında olduğu, şirketin borca batık durumda olduğunun mahkemeye bildirimi yeterli olup, iflasın ertelenmesi ya da iflas kamu düzenine ilişkin sonuçlar meydana getirdiğinden borca batıklığın mahkemece re'sen göz önünde bulundurulması gerekeceği, vekilin vekaletnamesinde yetkisi olmasa veya şirket yetkilisinin yapılan işlemleri kabul etmese dahi mahkemenin gerekli araştırmayı yaparak iflasla ilgili bir karar vermesi gerekeceği-
Borca batıklık halinin tespiti için tüm aktiflerin paraya çevirme değerlerinden yani piyasadaki satış sırasında gerçekleşebilecek fiyattan bilançoya geçirilmesinin gerekli olduğu, aktif bu şekilde saptandıktan sonra borca batıklık durumunun tespit edilmesi, şirket borca batık durumda değilse talebin ret edilmesi, iflas kararı verilmemesi gerekeceği, somut olayda mahkemece, malvarlığının rayiç değerlerine göre yapılan hesap neticesinde borca batık durumda olmadığı tespit edilen şirket bakımından erteleme isteminin reddi ile yetinilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile istemin reddi ile birlikte iflasına da hükmedilmesinin doğru olmadığı-
İflas kararı temyiz edilmeksizin 14.11.2019 tarihinde kesinleşmiş olduğundan, bu durumda eldeki erteleme davası konusuz kaldığından başkaca inceleme yapılmaksızın verilen erteleme kararının bozulması gerekeceği-