Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunsa da, itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebileceği- Dinlenen tanık beyanlarına göre "davalı kadının, eşinin ailesi ile görüşmek istemediği, kendi annesinin evliliğe olan müdahalesine ses çıkarmadığı", buna karşılık davacı erkeğin de "annesinin müdahalesine izin verdiği" ve tarafların ayrılmalarına sebep olan son olayda eşini (Konya iline) rıza ile gönderdikten sonra telefonlara çıkmamak ve aramamak suretiyle boşanma davası açtığı, bu durumda eşlerin eşit kusurlu olduğu ve evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı, davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği-
Tarafların boşanma davasının açıldığı tarihte ve davadan bir süre sonra da aynı evde yaşamaya devam ettikleri taraf beyanları ile sabit olup, davalı erkek aynı evde fakat ayrı odalarda yaşadıklarını, müşterek evin davalıya ait olması sebebiyle kira ödediğini beyan ettiğinden ve davacı kadın dava dilekçesinde davalı erkeğin müşterek konuttan uzaklaştırılması yönünde talepte bulunmuş olup müşterek evin davacı kadına ve müşterek çocuklara tahsis edildiği anlaşıldığından tarafların sırf aynı evde yaşamasının evlilik birliğinin hâlen çekilebilir olduğunu gösteren bir delil veya olgu olarak kabul edilemeyeceği- Aynı evde oturma hâlinin her zaman tek başına af anlamına gelmediği gibi boşanma davası açmaya da engel olmadığı- Taraflar arasında yaşanan ve ceza davasına konu olan fiziksel şiddet olayından sonra tarafların barışarak birlikte yaşamaya devam ettiği, öte yandan davalı erkeğin bu iddia nedeniyle yargılanıp mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından beraat ettiği, dolayısıyla fiziksel şiddet iddiasının davacı erkeğe kusur olarak yüklenmesinin mümkün görülmediği, ancak davacının eşine hakaret ettiği, davalı kadının ise eşine "şizofren" şeklinde sözler söylediği ve eşini eve almadığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan tarafların eşit kusurlu olduğu-
Davacının, o maddeye dayalı bir boşanma talebi olmamasına rağmen hakimin o maddeye dayanarak tarafların boşanmasına karar vermesinin usul ve kanuna aykırı olduğu- Davalı erkeğin kendi tanık beyanlarında başka bir kadınla beraber olduğunu kabul etmesi, dosyaya sunulan fotoğraflar,kayıtlar,yazışmalar ile ve diğer tanık beyanlarından zinanın sabit olması halinde davacının zinaya dayalı boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği-
Tarafların fiilen ayrılmalarından sonra davacı kadının ailesinin evinde bir araya gelerek barışma girişiminde bulunulmuş olması; af iradesini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan başka olgu ve deliller bulunmadıkça, önceki olaylardan dolayı davacı kadının eşini affettiği anlamına gelmediği-
Yerel mahkeme tarafından; kadında "vajinismus" belirtilerine rastlanmasına rağmen kadının bu belirtileri gidermeye yönelik başlatılan tedaviye devam etmediği için evlilik birliğinin sona erdiği, kadının kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de evliliğin fiilen 15 gün sürmesi sebebiyle ilişki için eşlerden beklenen makul sürenin geçmediği ve erkeğin eşine bu konuda makul süre tanımadığı, kadının tedaviden kaçındığının ispatlanamadığı; erkeğin, eşini tekrar almak üzere ailesinin evine bıraktığı ancak geri almayıp birlikte yaşamaktan kaçınarak eşine "seni istemiyorum" şeklinde telefon mesajları gönderdiği anlaşılıyorsa erkeğin boşanma davasının değil, kadının boşanma davasının kabulü gerektiği-
2. HD. 28.02.2019 T. E: 2018/1765, K: 1913-
Davacı-karşı davalı kadının istinaf kanun yoluna başvurmadığının, ilk derece mahkemesince yüklenen "Hakaret, aşırı kıskanç tavırlar sergilediği ve eşine eski sevgilim M. gibi sarılıyorsun" kusurlarını kabul ettiğinin anlaşıldığı, Bölge Adliye Mahkemesince erkeğin kadına terk ihtarı gönderdiği, kadının kusursuz olduğu yönündeki belirlemesi ve yine tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek kendi içinde çelişki oluşturması doğru olmadığı gibi; ilk derece mahkemesince erkeğe yüklenen "Eşi ile yaşamak istemediği, eşiyle birlikte yatmak istemediği, ayrı yattığı, eşini dövdüğü" kusurlarının duyuma dayalı olup kanıtlanamadığı, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Boşanmaya neden olan olaylarda davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışın aynı zamanda erkeğin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu, Türk Medeni Kanıınu'nun 174/1-2. maddesi koşullarının erkek yararına oluştuğu- Davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu olup yararına TMK'nın 175. madde koşullarının gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği-
Yapılan yargılama ve toplanan delillerle, davalı-karşı davacı erkeğin eşini aldatmak suretiyle sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğinin, doğum sebebiyle hastaneye yatırılan eşinin yanında ve ona destek olmadığının, eşini istemediğini söylerek evden kovduğunun, davacı-karşı davalı kadının ise eşi için şerefsiz dediğinin, eşinin ailesini kastederek hepsi yalancı şeklinde sözler sarf ettiğinin, köylü diyerek eşini aşağıladığının, ailesinin köyden getirdiği yoğurt peynir gibi yiyecekleri pis deyip çöpe attığının, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı-karşı dava erkeğin, kadına nazaran daha ağır kusurlu olduğunun anlaşıldığı, hal böyle iken tarafların eşit kusurlu kabul edilmesinin doğru olmadığı- Boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğu, gerçekleşen kusurlu davranışların aynı zamanda kadının kişilik haklarına da saldırı teşkil eder nitelikte olduğu, kadın yararına TMK m. 174/1-2 koşullarının oluştuğu-
2. HD. 27.02.2019 T. E: 2017/3007, K: 1726-
2. HD. 27.02.2019 T. E: 2017/6674, K: 1771-