Mahkemece bozmaya uyulduğu halde, bozma gereklerinin yerine getirilmediğinin kabulü gerekeceği, mahkemece, boşanma yönünden kararın kesinleştiğinden bahisle bozma sonrası verilen ikinci kararda boşanmaya ilişkin yeniden hüküm kurulmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Hüküm davalı erkek tarafından açıkça kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlara ilişkin istinaf edildiğinden ilk derece mahkemesince tespit edilen kusur durumunun yazılı olduğu gerekçe bölümü aleyhine olağan kanun yoluna başvurulmuş olması nedeniyle şekli anlamda kesinleşmediği ve HMK m. 303/1 maddesi gereği şekli anlamda kesinleşmeyen bir hükmün maddi anlamda da kesin hüküm oluşturmadığı dikkate alınmaksızın kesin hükmün varlığına davalı olarak bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin kusur belirlemesine ilişkin itirazının esası incelenmeksizin reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, o halde; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin tüm deliller değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan yoksulluk nafakası ve tazminatlar yönünden karar vermekten ibaret olduğu-
Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden davalı erkeğin güven sarsıcı davranışta bulunduğunun ispatlanamadığının anlaşıldığı yine dinlenen bir kısım davacı tanıklarının sözlerinin, maddi hadiselere istinat etmemekte, soyut ve genel nitelikte olup, bir kısım tanıkların anlatımlarının ise sebep ve saiki açıklanmayan izahlardan ibaret olduğu, davalı erkeğin kusurlu bir davranışının varlığının ispat edilemediği, bu durumda açıklanan nedenle boşanma davasının reddi gerekeceği-
2. HD. 15.05.2019 T. E: 674, K: 6077-
Bozma öncesi verilen ilk kararda davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının reddine karar verilmiş olduğu ve boşanmanın reddi kararının temyiz edilmeyerek kesinleştiği anlaşılmakla bozma sonrası davacı erkeğin davadan feragati nedeniyle yeniden boşanma davasının reddi yönünden hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği-
Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesine dayalı eldeki dava ise ilk boşanma davasının reddinden sonra süresi içerisinde açıldığı, ilk boşanma davasının reddinden sonra tarafların bir araya gelmediklerinin dinlenen tanıkların anlatımları ile toplanan diğer delillerden anlaşıldığı, Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşullarının oluştuğu-
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden mahkemece davalı-karşı davacı erkeğe kusur olarak yüklenen şiddet vakıasına ilişkin dinlenen tanıkların beyanları davacı-karşı davalı kadından duyumun aktarımından ibaret olup, kusur belirlemesine esas alınma olanağının bulunmadığı, o halde davalı-karşı davacı erkeğin kusurunun ispatlanmadığı, bu durumda, mahkemece belirlenen ve temyiz edilmeyerek kesinleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda davacı-karşı davalı kadının tamamen kusurlu olduğu, tamamen kusurlu kadının açtığı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekeceği- Boşanmaya neden olaylarda davalı-karşı davacı erkek kusursuz olduğu halde ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı-karşı davalı kadın yararına maddi tazminat ve manevi tazminat takdirinin doğru olmadığı- Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden helaldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği-
Davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının, ölçülülük ilkesine uygun olmayıp fazla bulunduğu, Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat takdiri gerekeceği-
Dava dilekçesi ile tanık deliline dayanmayan davacı erkeğin tanıkları dinlenerek davalı kadına kusur yüklenmesinin doğru olmadığı-
Davacı kadının boşanma davasından feragat etmesinden sonra tarafların evlilik birliğini devam ettirmek amacıyla yeniden bir araya gelmeleri ve bir süre daha evlilik birliğinin sürdüğünün anlaşılması karşısında tarafların bu tarihten önce gerçekleşen ve kendilerine yüklenebilecek kusurlu davranışları da karşılıklı olarak affettiklerinin, en azından hoşgörü ile karşıladıklarının kabulü gerekeceği, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların boşanma davasında taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği-