HGK. 02.05.2019 T. E: 2017/2-3067 , K: 512-
Bölge adliye mahkemesince idrak çağındaki çocukların görüşünün alınması ve uzmanlardan yeniden rapor alınarak toplanan tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Yapılan yargılama ve toplanan delilerden; "kadının beddua ettiği" vakıasına davacı erkek tarafından dayanılmadığının, bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenemeyeceğinin, mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışların yanında, davacı erkeğin, davalı kadını "Evden kovduğu, sen git, sevdiğim kadını eve getireceğim dediği"nin, kadını boşanmaya zorladığının, davalı kadın tarafından cevap dilekçesinde bu vakıalara dayanıldığının, dinlenen tanık beyanlarıyla da bu vakıaların ispat edildiğinin anlaşıldığı, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadına oranla davacı erkeğin daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekeceği- Davacı erkek boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu, boşanma sonucu kadının eşin maddi desteğinden yoksun kalacağı, Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşullarının kadın yararına oluştuğu-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında erkeğin ağır kusurlu olduğu belirtilerek, ilk derece mahkemesince davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; mahkemece belirlenen ve gerçekleşen erkeğin kusurlu davranışları yanında, toplanan delillerden kadının da mahkemece kabul edilen ve temyiz edilmeyerek kesinleşen az da olsa kusurlu davranışlarının olduğu anlaşılmakta olup TMK 166/2 şartlarının oluştuğu, o halde, taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit iken olayların akışı karşısında davacı-karşı davalı erkeğin dava açmakta haklı olduğu-
Davacı-davalı kadının, çalışma durumunun, ne zaman çalışmaya başladığının, çalışıyor ise işinin sabit ve gelirinin sürekli olup olmadığının ve kendisini yoksulluktan kurtaracak miktarda bulunup bulunmadığının araştırılarak kadın lehine Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası verilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilip, gerçekleşecek sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- ilk derece mahkemesince, davacı-karşı davalı kadının boşanma davasının kabulüne ilişkin verilen kararın, davalı-karşı davacı erkek tarafından istinaf edilmemek suretiyle kesinleştiği, bu nedenle, istinaf incelemesi neticesinde bölge adliye mahkemesince erkeğin boşanma talebi yönünden "Karar verilmesine yer olmadığına" yönünde karar verilmesi gerekir iken, "Erkeğin boşanma talebinin reddi" yönünde karar verilmesinin doğru olmadığı-
"Muhatabın dışarıda olduğu" bilgisini veren komşunun açık kimliğinin tespit edilmediği görüldüğünden, bu hâliyle yapılan işlemin tebligat memurunun soyut beyanından ibaret kaldığı ve tebliğin usulsüz olduğu-
Anlaşmanın diğer tarafı olan eşin hüküm kesinleşinceye kadar anlaşma iradesinden dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından, anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra hükmün temyiz edilmesi halinde, taraflara iddia ve savunmalarını bildirmesi ve delillerini sunması için imkân verilerek davaya "çekişmeli boşanma" olarak davaya devam edilmesi gerektiği-
Davacı-karşı davalı kadının, eşinin yatalak ve bakıma muhtaç halde olmasına rağmen kendisine bakmaması, davalı-karşı davacı erkeğin ise sürekli küfür ve hakaret ile şiddete teşebbüs olarak gerçekleşen davranışlarının, tarafların eşit düzeyde kusurlu olduğunu gösterdiği-
Boşanma kararının sadece "kusur belirlemesi ve reddedilen tazminatlar" yönünden temyize konu edildiği, Özel Daire tarafından da temyiz edilen yönlere hasren bozma kararı verildiği anlaşıldığından somut olayda "boşanma kararı"nın kesinleştiği-  Boşanma kararının kesinleşmesinden sonraki bir tarihte beliren ve davacının temyiz aşamasında ileri sürdüğü "sadakat yükümlülüğüne aykırı davranma" vakıasının değerlendirilmesinin ve hükme esas alınmasının bu davada olanaklı olmadığı- Davalı erkeğin, aile birliğini ekonomik yönden sarsacak şekilde borçlandığı, bu şekilde birlik görevlerini yerine getirmediği, buna karşılık davacı kadının eşinin birine kefil olması sonucunda borçlanma hadisesini her fırsatta gündeme getirip tartışma çıkardığı, en son müşterek evden ayrılarak ablasının yanına gittiği ve geri dönmediği, bunun üzerine davalının davacının özel bir takım eşyalarını ablasına götürdüğü, anne yanında bulunan ortak çocuğun da okuluna devam etmesi amacıyla babasıyla birlikte müşterek haneye döndüğü, tarafların bu şekilde ayrıldığı belirlendiğinden tarafların eşit kusurlu olduğu, tazminat taleplerinin reddi gerektiği-
Davacı tanık beyanlarına göre ve mahkemenin de kabul ettiği üzere erkeğin aile birliğini ekonomik açıdan sıkıntıya sokan harcamalar yaptığı, bu suretle birlik görevlerini yerine getirmediğinin, ancak erkeğin bu kusurlu davranışının dışında boşanma davasının açılmasının gündeme gelmesiyle birlikte eşine ve eşinin ailesine yönelik olarak "sizi süründüreceğim" şeklinde sözler sarf ettiğinin, bu haliyle boşanmaya neden olan olaylarda davalının ağır kusurlu olduğunun anlaşıldığı, davalı erkeğin bu şekildeki sözleri ile davacı kadının kişilik haklarının zedelendiğinin belirgin olduğu-