Boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin kanunun çizdiği sınırlar içerisinde dava hakkında diledikleri tasarrufa gidebileceği, somut olayda, taraflar anlaşmalı boşanma konusunda anlaştıklarına dair işbu dilekçeye, kararlaştırılan protokol evrakını da eklemek suretiyle imzaladıklarına göre, bu durumda mahkemece protokol konusunda tarafların beyanları alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği -
Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından; anlaşmanın bozulması ile anlaşmalı boşanma hükmü bütünüyle geçersiz hale gelecek olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının "çekişmeli boşanma" olarak görülmesi gerektiği-
Davalı kocanın eşine küfrettiği, eşinin ve evin ihtiyaçlarını yerine getirmemek suretiyle evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmediği anlaşıldığından, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü gerekeceği-
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında her iki tarafın da kusurlu olup, her iki tarafın da boşanma davası açtığı, kadının açtığı boşanma davasının da kabulü gerekeceği-
Yazılı boşanma anlaşmasındaki boşanmanın fer'i niteliğinde olmayan mali haklara ilişkin düzenleme, anlaşmalı boşanma şartına bağlı bir sözleşme niteliğinde olup, anlaşmalı boşanma şartı gerçekleşmediğinden herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı, taraflar anlaşmalı olarak boşanmadıklarına ve bu sebeple taraflar arasındaki yazılı boşanma anlaşması, boşanmanın eki haline getirilmediğine göre, bu yazılı boşanma anlaşmasına aykırı davranmanın dava hakkının kötüye kullanılması (TMK. mad. 2) olarak değerlendirilerek davanın reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Birbirlerine fiziksel şiddet uyguladıkları ceza mahkemesi dosyasıyla sabit olan tarafların bu olaydan sonra barıştıklarını ve bir araya geldiklerini gösteren yeterli düzeyde delil bulunmadığından, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik olduğu ve bu durumda davacı boşanma davası açmakta haklı olduğundan, eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün olmadığı-
Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi gerekeceği,az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı-
Davalı-davacı kocanın, davacı-davalı kadına şiddet uyguladığı ve müşterek ikametgahın kilidini değiştirdiğinin ceza mahkemesi ilamıyla sabit olup, kadının “kocasını sevmediği”ni bildiren tanık ile aralarında husumet bulunması; tüp bebek tedavisine yanaşmadığını söyleyen tanıkların kocanın kardeşi ve mesai arkadaşları olması, buna karşılık kadının tanığının bu beyanların aksine kocanın çocuk istemediğini beyan etmesi karşısında, davacı kadına atfedilecek bir kusurun varlığının kanıtlanamadığı-
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olup bu sonuca ulaşılmasında davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden, boşanma isteğinin reddi gerektiği-