Kararda senetlerin tarihleri belirlenmeden senet tarihlerinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmesinin bu kararın infazında tereddüt uyandıracağı-
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de alacağa ilişkin kurulan hüküm gerekçeye sahip olmadığı gibi HMK’nin 297/1-c maddesinde belirtilen ve hükümde bulunması zorunlu olan unsurları da içermediğinin görüldüğü, mahkemece verilen hüküm gerekçe içermediğinden mahkemece hükmedilen bedellerin denetimini yapma olanağının da bulunmadığı, mahkemece, hükmün izah edilen hususlar dikkate alınıp gerekirse bilirkişi raporu alınmak suretiyle ve gerekçelendirilerek oluşturulması gerekeceği-
Mahkemece, öncelikle hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, takip konusu borcun kalmadığı ve fazla hesaplanan faizin ne şekilde alacak kalemlerinden çıkartılması gerektiği açıklanmak suretiyle, HMK’nin 297. maddesine uygun olarak, her türlü tereddütten uzak, açık ve net bir şekilde hüküm kurularak şikayetin kabulü ve anılan işlemin iptali gerekirken; infazda tereddüde yol açacak şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Mahkemece hüküm kurulurken kısa kararda “Davanın kısmen kabulüne, 2.800,00 TL'nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bu bedelin 1.500,00 TL'sine dava tarihinden itibaren bakiye 1.300,00 TL'sine sözlü ıslah tarihi olan 08/12/2015 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” denilmiş, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise kısa karardan farklı olarak "Davanın kısmen kabulüne, 2.800,00 TL'nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bu bedelin 1.500,00 TL'sine dava tarihinden itibaren bakiye 1.300,00 TL'sine sözlü ıslah tarihi olan 08/10/2015 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine" denilmiş olmakla kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluştuğu-
Kararda muris tarafından temlik edilen hangi ½ paya yönelik olarak kabul kararı verildiği, muvazaaya yönelik iddiaların hangi kısmının kabul edildiği anlaşılamadığı gibi, davacıların mirasbırakan tarafından davalılara devredilen her iki işlemdeki ½ şer pay hakkında talepte bulundukları hususu gözetildiğinde, diğer ½ pay yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görüldüğünden, muris tarafından devredilen diğer ½ pay yönünden de bir değerlendirme yapılarak olumlu olumsuz bir hüküm kurulması gerekeceği-
Yargıtayca bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde olmadığı, bozma ile birlikte önceki hüküm ortadan kalkarak hukukî geçerliliğini yitireceği, mahkemece bozulan karara atıf yapılarak yeni hüküm oluşturulamayacağı, bozma sebebi yapılmayan alacak kalemleri hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm oluşturulması hatalı olduğu-
Mahkemece duruşma açılarak tarafların bildireceği bankalardan mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranları sorulmak suretiyle bilirkişiden rapor alınarak nete çevrilmiş alacaklar ile bunlara uygulanacak faiz oranlarının tespiti ile ,bilirkişi raporu doğrultusunda ilamdaki alacak miktarlarından yasal kesintiler düşülerek nete dönüştürülen asıl alacak miktarları yönünden takibin devamına ve fazla talep edilen kısmın iptaline karar verilmesi gerekirken, infazda tereddüt oluşturacak şekilde yeniden düzenlenecek icra emrinin bilirkişi raporuna göre tanzimine şeklinde tesis edilen hükmün isabetsiz olduğu-
Mahkemenin gerekçeli kararında borçlunun tebligat usulsüzlüğü şikayetinin kabulüne ilişkin gerekçe bulunmadığı görülmüş olup, bu şekilde hüküm tesisinin yasaya aykırı olduğu-
Yargıtayca bozulan kararın, sonraki kararın eki niteliğinde olmadığı, bozma ile birlikte önceki hükmün ortadan kalkarak hukukî geçerliliğini yitireceği, mahkemece bozulan karara atıf yapılarak yeni hükmün oluşturulamayacağı, bozmadan önceki ve bozmadan sonraki kararların 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesine uygun olması gerekeceği-
Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi zorunlu olup, bu durumun yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği olduğu- Dava konusu döneme ilişkin tüm SGK kayıtları ile ilgili döneme ilişkin hizmet alım sözleşmeleri incelenerek, çalışmaların hangi işverenlere ait işyerinde geçtiğinin belirlenmesi ve araştırmanın sonucuna göre, çalışmanın geçtiği işverenler arasındaki ilişki, gerek asıl işveren alt işveren ilişkisi gerekse işyeri devri kuralları bakımından değerlendirilerek sonucuna göre alacak miktarının belirlenmesi gerektiği- Salt tanık beyanlarına itibarla davacının fazla çalışma yaptığı kabul edilerek sonuca gidilmesi yerinde olmayıp, davacının yapmış olduğu işin niteliği, süresi, kapsamı ile mevsim koşulları ve işyerine özgü diğer tüm özellikler bir arada değerlendirildikten sonra davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıp çalışmadığı noktasında bir sonuca varılması gerektiği-