İlk Derece Mahkemesi gerekçesinde davalının kira borçlarını ödediğini yazılı belge ile kanıtlaması gerektiği ancak davalının yazılı bir belge sunmadığı gerekçesi ile itirazın kaldırılmasına ve takibin devamına, davalının icra inkar tazminatı ödemesine karar verildiği ancak hüküm fıkrasında davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmediği, bu durumda karar ile gerekçe arasında çelişki oluştuğu-
Mahkemece hüküm kurulurken asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması ve yargılama giderlerinin de ayrı ayrı belirlenmesi gerekirken 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu' nun 297. maddesine aykırı karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mahkemece, hüküm kurulurken kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında "davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,” denilmiş, gerekçeli kararın gerekçe kısmında ise " davacının azil edildiğini 23/10/2012 tarihinde öğrenmiş olup, dosyanın görevsizlikle geldiği Tüketici Mahkemesi'nde davasını 21/04/2015 tarihinde açmıştır. Bu durumda yasada belirlenen 5 yıllık zamanaşımı süresi geçmemiştir." denilmiş olmakla kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluştuğu-
Asıl ve birleştirilen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmadığından, bu hali ile verilen kararın HMK.'nın 297/2. maddesine uygun olmadığı-
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair hüküm kurulurken, davalı hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı, mahkemece, değinilen bu yön göz ardı edilerek, usulün 297/2 maddesine aykırı biçimde hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacının faiz talebi ile ilgili olarak olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadan mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacağın belirsiz kabul edilmesi gerektiği, Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu, iş hukuku uygulamasında, Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda takdiri indirim yapılması gerekliliği ortaya çıkacağından, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığı, bu durumda alacağın belirsiz kabul edileceği- davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) halinde, talep sayısı sayısı kadar dava bulunduğu kabul edildiği ve her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerektiğinden, bu durumda da dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığının her bir talep bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekeceği- Davacının çalışma süresini, kendisine en son ödenen aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğundan, dava konusu edilen kıdem ve yıllık izin ücreti alacağının belirsiz olmadığı-
Mahkemece , tarafların iddia ve savunmaları, bozma ilamı, bilirkişi raporları özetlendikten sonra eldeki dava ile ilgisi bulunmadığı anlaşılan ibarelere gerekçede yer verilmesinin HMK'nin 297. maddesine aykırı olduğu-
Mahkemece kararda, sadece davacının devrettiği pay yönünden iptal tescil kararı verilmesi, talep edilmesine karşın, davacının annesinin devrettiği pay yönünden karar verilmemesinin isabetsiz olduğu-
Gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı, kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerekeceği, esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanağın da olmadığı, kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olmasının yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK.nun buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratacağı, bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesinin yasa ile hakime yükletilmiş bir görev olduğu-