Mahkemece hükmün gerekçesinde davalının itirazı haksız olduğundan ve söz konusu alacak likit yani hesaplanabilir olduğundan davalının icra inkar tazminatına da mahkum edildiği belirtildiği halde gerekçeye uygun icra inkar tazminatına ilişkin hüküm kurulmadığından, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerektiği-
HMK'nun 297. maddesine aykırı olarak kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmasının ve yine aynı Kanun'un 305/2. maddesine aykırı olarak tavzih yolu ile hükümde değişiklik yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Yerel mahkeme kararının incelenmesinde; ilam başlığında dava dilekçesinde davacı olarak gösterilen, kazada ölen kişilerin anneleri olan şahıs "İlişkili kişi" olarak gösterilmiş olup, HMK'nda yargılamanın sujeleri arasında "İlişkili kişi" kavramının bulunmadığı, bu nedenle davacının ilam başlığında "İlişkili kişi" olarak gösterilmesinin doğru olmadığı-
Her davacı yönü ile ayrı hüküm kurulması, hükmün taraflara yükletilen ödevlerin ve bahsedilen hakların hiçbir kuşku ve tereddüt gerektirmeyecek şekilde çok açık ve icra (infaz) edilebilir nitelikte olması gerekirken, maddi tazminat yönünden infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya uygun olmadığı-
Mahkemece tefhim edilen kısa kararda “davanın reddine” yazıldığı halde gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “davanın reddine, asıl alacak olan 5.500,00 TL'nin %20' si olan 1.100,00 TL icra inkar tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine” şeklinde yazıldığı, böylece kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu anlaşıldığından, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesi gereğince hükmün bozulması gerektiği-
Davacının talebi hangi gerekçelerle kabul edildiği açık ve anlaşılır olmadığı gibi, kararın denetime elverişli de olmadığı, bu nedenle hükmün bozulması gerektiği-
Mahkemece kararın gerekçesinde; her bir davacı için 10.000,00 TL tutarında manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği vicdani kanaatine varıldığının ifade edildiği ve dosyadaki davacı sayısı 6 olduğu halde; gerekçe ile çelişki oluşturacak şekilde hükmün 3. fıkrasında;toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın hüküm altına alınmasının isabetli olmadığı-
Borçlunun icra mahkemesine başvurusunda icra emrinin iptalini talep ettiği, mahkemece hükmün gerekçe kısmında icra emrinin iptali davasına ilişkin açıklamalarda bulunup şikayetin reddine karar verildiği, ancak hüküm kısmında '...emekli sandığınca yapılan haciz işlemine ilişkin usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığından şikayetin reddine' şeklinde karar verildiği anlaşıldığından, mahkemece, talep hakkında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hüküm kurulması gerekeceği-
Dava dilekçesinde iddiaların ileri sürülüş biçimi itibariyle davacı, TMK. mad. 185/3 fıkrasında belirtilen "sadakat yükümlülüğüne" aykırı davranmaktan dolayı, kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla davalı eşinden manevi tazminat isteminde bulunmuş olduğundan, davanın yasal dayanağının, bu hâliyle dava aile hukukundan kaynaklandığı ve davaya bakmakla aile mahkemesinin görevli olduğu- "Davanın hukuki dayanağının Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri olduğu, boşanmaya sebep olan olay nedeniyle kişilik hakları zedelenen tarafın manevi tazminatı boşanma davasıyla birlikte isteyebileceği gibi, boşanmaya bağlı olmaksızın 'hakların yarışması' çerçevesinde genel hükümlere dayanarak da isteyebileceği, bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa, hâkimin zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vereceği, somut davada davacının manevi tazminat talebi boşanmadan bağımsız olarak haksız fiile ilişkin hükümlerden kaynaklandığından asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu-