İlk derece mahkemesince Duruşmada "davacının davasının kabulüne" şeklinde karar verdiği, kaleme alınan gerekçeli kararda ise dilekçelerin, talimat ve mahkemece aldırılan bilirkişi raporlarının özetlendiği, davanın ticari satımdan kaynaklanan alacak davası tespitinden sonra gerekçe yazıldığı ve hüküm fıkrasından sonra 1 nolu paragrafta "davacının davasının KABULÜNE" 2 nolu ve devamı paragraflarında ise harçların, avukatlık ücreti ve masrafların işlendiği, davacının davasının ne olduğu, hüküm fıkrasında davaya ilişkin hangi talep veya taleplerin kabul edildiğine dair bir açıklık bulunmadığı gibi davalının neye mahkum edildiğinin de belirtilmediği, ilamın bu haliyle yerine getirilmesinde şüphe ve tereddütlere yol açacağı ve infaz edilememesi gibi durumlar ortaya çıkacağı, HMK'da hükmün taleplerden her biri hakkında hüküm verileceği ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı, istinafa konu gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise taraflara yüklenen borç ve/veya tanınan hakların hüküm fıkrasında belirtilmeyerek HMK'nın 297. maddesine muhalefet edildiği anlaşıldığı bu durumda, davalının istinaf başvuru talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılasına karar verileceği-
Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarının evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğu, burada hâkimin evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verebileceği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusur belirlemesinin ise sadece boşanmanın değil, boşanmanın feri sonuçlarını kapsayan velayet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkili olduğu, bu nedenlerle genel boşanma sebebine dayalı davalarda tarafların kusur belirlemesine ilişkin gerekçe ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı sıkıya bir bağlılıktan söz edilemeyeceği- Hüküm fıkrasının boşanmaya ilişkin bölümünün istinafa konu edilmeyerek kesinleştiği buna bağlı olarak da hükmün gerekçe bölümünün artık kesin hüküm etkisinde olduğundan söz edilemeyeceğinden, davada haklı çıkan tarafın dahi hukuki menfaati olduğu takdirde temyiz hakkı olduğu gözetildiğinde, tarafların ilk derece mahkemesince yapılan kusur belirlemesine karşı hükmün boşanma fıkrasına yönelik bölümünden bağımsız şekilde istinaf kanun yoluna başvurabilecekleri-Bu durumda; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermesi gerektiği-
İlk derece mahkemelerince verilen görevsizlik kararları hakkında istinaf incelemesi sonucunda verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararları -kural olarak- kesin olsa da, Bölge Adliye Mahkemesince verilen görevsizlik kararının temyiz yolu açık olmak üzere verilmesi üzerine davacının temyiz yoluna başvurduğu uyuşmazlıkta, kanun yolu ve süresi kanun yolunun açık olup olmadığı ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gerektiği ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince "iki haftalık yasal süresinden sonra dosyanın görevli İş Mahkemesine gönderilmesi talebinde bulunulduğu" belirtilerek "davanın açılmamış sayılmasına" karar verilmesi yerine "işin esası hakkında karar verilmesi" gerektiği-
Mirasçılara gönderilecek davetiyede "Belirlenen süre içinde elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya paylaşma davası açılmadığı takdirde istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verileceğinin" bildirilmesinin zorunlu olduğu, bu tür davalarda mirasçılık belgesine atıf yapılmakla yetinilmemesi; elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi davalarına ilişkin kurulacak hükümde tüm paydaşların paylarının ve paydasının gösterilmesi, paydaşlara verilen payların toplamı ile paydanın birbirine eşit olması gerekeceği-
Asıl dava ve asli müdahale davası birbirinden ayrı ve bağımsız davalar olduğundan mahkemece her bir dava hakkında infazı kabil ayrı ayrı hüküm tesis edilmesi gerektiği-
Mahkemece, gerekçeli kararda, davanın kısmen kabul kısmen reddine denilmekle yetinilerek, kabul ve ret edilen taleplerin açıklanmaması, bu açıklamanın kısa kararla yapılmasının, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturduğu gibi, HMK 297/2. maddesine aykırı olarak infaza elverişli olmayan bir hüküm kurulmasına da yol açtığı-
Davalı alacaklı tarafından, tazminat talebinde bulunulmuş olmakla birlikte bu taleple ilgili olumlu olumsuz herhangi bir karar verilmediğinden, hükmün bozulmasına karar vermek gerekeceği-
Hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu- Birden fazla dava birleştirilerek görülmüş olsa da birbirinden bağımsız olup her dava yönünden hüküm sonucunun ayrı ayrı gösterilmesi gerektiği- Sözleşmenin tarafları aynı sözleşmeden doğan alacaklarını açılan davada mahsup itirazı olarak ileri sürebilecekleri gibi ayrı dava yoluyla da isteyebileceği- Mahsup itirazında bulunma hakkı olan taraf, aleyhine açılan davadaki savunmasında mahsup itirazına konu hususları açıklamış olsa da bu alacaklara ilişkin ayrı dava açmış ve ilk davada açıkça mahsup istememiş ise, aleyhine açılan davada mahsubu istemediği ve kendi açtığı davada alacağının ayrıca hükme bağlanmasını istediği şeklinde yorum yapılarak sonuca gidilmesi gerektiği-
Mahkemece davacı tarafından el atmanın önlenmesi ve tazminat talebine ilişkin açılan davada tapu maliki tarafından “Açılan davanın ve ıslah talebinin kabulü ile, ............TL'ye dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, .............. TL'ye de ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine” şeklinde hüküm kurulmakla, meni müdahale talebinin kabul edilmiş olmasına rağmen hangi talepler yönünden kabul kararı verildiğinin açıklanmaması, müdahale alanının belirli olmaması ve alınacak önlemlerin açık açık yazılmaması sebebiyle infaza elverişli hüküm kurulmamış olup hükmün belirtilen sebeplerle bozulmasına karar verilmesi gerekeceği- Davalılardan ... diğer davalı ...’ın talebi üzerine iş makinesi temin eden kişi olduğundan ... yönünden meni müdahale ve tazminattan sorumluluğunun söz konusu olmayacağı gözetilmeden müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, hüküm fıkrasının 3. bendinde, ‘’katkı payına yönelik talebinin kısmen kabulüne,’’ ibaresine yer verildiği, davanın katılma alacağı davası olduğu, buna göre mahkemece ‘’katılma alacağına yönelik talebin kısmen kabulüne’’ şeklinde karar verilmesi gerekeceği- Davaya konu araçların bozma sonrası verilen karara en yakın tarihteki sürüm değeri üzerinden katılma alacağı belirlendiğinden bozma sonrası karar tarihinin faiz başlangıcında dikkate alınması gerekeceği, mahkemece, yazılı şekilde araçlar için belirlenen katılma alacağına son bozma öncesi karar tarihi olan tarihten itibaren faize hükmedilmesinin yerinde olmadığı-