Mahkemece yapılacak işin, asıl davada sadece ..... parsel yönünden bozma yapıldığı ve usuli kazanılmış hak ilkesi ile talep miktarları gözönünde bulundurularak, mahallinde yeniden uygulama yapılarak, ecrimisil hesabı yönünden denetime imkan verecek ve önceden düzenlenen bilirkişi raporları arasındaki çelişkileri giderecek şekilde, Dairemiz'in ilke ve uygulamalarına göre, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri belirlenerek, her yıl için ve her bir taşınmaz için ayrı ayrı belirlenecek şekilde rapor alınması, tüm deliller değerlendirilerek, sonucuna göre kabul sebebini içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün ve özellikle Anayasa'nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK'nin 297. ve 27.maddeleri de gözetilerek, gerekçelerinin açıkça kaleme alındığı, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olması gerekeceği-
Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddedildiği , salt harç hesabı yönünden düzeltme yapılarak yeniden hüküm kurulduğu durumda dahi, öncelikle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi, yeniden tüm talepler bakımından hüküm kurulması gerekirken; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından usule ve yasal düzenlemelere aykırı şekilde, istinaf başvurusunun HMK'nin 353/1-b-1 gereğince esastan reddine karar verilip bilahare HMK’nin 353/1-b.2 kapsamında yerel mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı- Davacı dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayandığına göre, öncelikle, taraflara tanıklarını liste halinde vermeleri için usule uygun kesin süre ve imkan verilmesi, belirlenen yerel bilirkişi listesinde yer alan kişiler ile taraf tanıklarının HMK’nin 240, 243 ve 259. maddeleri uyarınca davetiye ile keşif yerine çağrılarak, aynı Kanun’un 259/2 ve 290/2. (HUMK’un 259) maddeleri hükümleri uyarınca ve mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmeleri gerekirken, mahalli bilirkişi beyanlarıyla yetinilerek hüküm tesis edilmiş olmasının doğru olmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince, davacılardan ........’in konut satışından gelen parasının davalıdan tahsiline ilişkin talebi hakkında olumlu ya da olumsuz hüküm kurulmamasının 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesine uygun düşmediği-
Mahkemece bozma ilamına uyulmuş olup davacı ... ...'ın davada aktif dava ehliyeti bulunmadığından davasının husumet nedeniyle reddine, Mahkemenin ........ Esas ve ........ Karar sayılı ilamı ile diğer davacılar ..., ..., ..., ...'un davalarının kabulüne dair verilen karar kesinleştiğinden, bu davacılar yönünden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmişse de bozma kapsamı dışında kalan hususlarda açıkça onama kararı bulunmadığından, bu haliyle kararın infazında tereddüt hasıl olacağından ve HGK kararları da bu yönde olduğundan mahkemece HMK'nin 297/2. maddesi gereği tüm talepler yönünden yeniden hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına şeklinde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davalılardan olan şirketin yargılama aşamasında iflas etmiş olması nedeniyle bu davalı bakımından alacak davasının İİK'nun 235. maddesinde düzenlenen kayıt kabul davasına dönüşeceği- Alacak miktarı belirlenmeden kayıt kabul kararının verilemeyeceği- İflas tarihine kadar olan yasal faiz hesaplanıp, işlemiş faizi ile birlikte kaydı gereken toplam alacak miktarının infazı mümkün ve tereddüte yer vermeyecek şekilde bilirkişi aracılığıyla belirlenmesinden sonra, bu miktar üzerinden iflas masasına kayıt kabulüne karar verilmesi gerektiği- Kayıt kabul davaları alacağın iflas masasına kaydı istemine ilişkin olup, alacağın ödenmesinin ancak tasfiye sonunda masa mevcudunun sıra cetveline uygun biçimde dağıtımı aşamasında gerçekleşeceğinden ve alacakların tam olarak ödenip ödenmeyeceği ancak bu aşamada anlaşılabileceğinden bu davalarda maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Hükümde talep edilen miktar ile gerekçede yazılan miktarın farklı olmasının gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olduğu-
Mahkemece, asıl davada davacılar açısından davanın kabulüne karar verilip, birleştirilen davadaki davacıların talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olmasının doğru görülmediği-
İlk derece mahkemesince Duruşmada "davacının davasının kabulüne" şeklinde karar verdiği, kaleme alınan gerekçeli kararda ise dilekçelerin, talimat ve mahkemece aldırılan bilirkişi raporlarının özetlendiği, davanın ticari satımdan kaynaklanan alacak davası tespitinden sonra gerekçe yazıldığı ve hüküm fıkrasından sonra 1 nolu paragrafta "davacının davasının KABULÜNE" 2 nolu ve devamı paragraflarında ise harçların, avukatlık ücreti ve masrafların işlendiği, davacının davasının ne olduğu, hüküm fıkrasında davaya ilişkin hangi talep veya taleplerin kabul edildiğine dair bir açıklık bulunmadığı gibi davalının neye mahkum edildiğinin de belirtilmediği, ilamın bu haliyle yerine getirilmesinde şüphe ve tereddütlere yol açacağı ve infaz edilememesi gibi durumlar ortaya çıkacağı, HMK'da hükmün taleplerden her biri hakkında hüküm verileceği ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı, istinafa konu gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise taraflara yüklenen borç ve/veya tanınan hakların hüküm fıkrasında belirtilmeyerek HMK'nın 297. maddesine muhalefet edildiği anlaşıldığı bu durumda, davalının istinaf başvuru talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılasına karar verileceği-
Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarının evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğu, burada hâkimin evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verebileceği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusur belirlemesinin ise sadece boşanmanın değil, boşanmanın feri sonuçlarını kapsayan velayet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkili olduğu, bu nedenlerle genel boşanma sebebine dayalı davalarda tarafların kusur belirlemesine ilişkin gerekçe ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı sıkıya bir bağlılıktan söz edilemeyeceği- Hüküm fıkrasının boşanmaya ilişkin bölümünün istinafa konu edilmeyerek kesinleştiği buna bağlı olarak da hükmün gerekçe bölümünün artık kesin hüküm etkisinde olduğundan söz edilemeyeceğinden, davada haklı çıkan tarafın dahi hukuki menfaati olduğu takdirde temyiz hakkı olduğu gözetildiğinde, tarafların ilk derece mahkemesince yapılan kusur belirlemesine karşı hükmün boşanma fıkrasına yönelik bölümünden bağımsız şekilde istinaf kanun yoluna başvurabilecekleri-Bu durumda; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermesi gerektiği-
İlk derece mahkemelerince verilen görevsizlik kararları hakkında istinaf incelemesi sonucunda verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararları -kural olarak- kesin olsa da, Bölge Adliye Mahkemesince verilen görevsizlik kararının temyiz yolu açık olmak üzere verilmesi üzerine davacının temyiz yoluna başvurduğu uyuşmazlıkta, kanun yolu ve süresi kanun yolunun açık olup olmadığı ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gerektiği ve bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince "iki haftalık yasal süresinden sonra dosyanın görevli İş Mahkemesine gönderilmesi talebinde bulunulduğu" belirtilerek "davanın açılmamış sayılmasına" karar verilmesi yerine "işin esası hakkında karar verilmesi" gerektiği-