Mahkemece fazla çalışmaya ilişkin yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının işe giriş çıkışlarını kayıt altına alan meyer kayıt cihazının teknik bilirkişi marifetiyle ana merkez server kayıtları ve dosyadaki çıktılarla birlikte incelenerek üzerinde oynama yapılıp yapılmadığının tespitinin ve oynama yapıldığının tespit edilmesi hâlinde dinlenen tanık beyanları değerlendirilerek fazla çalışma ücreti alacağı ile sonucuna göre kıdem tazminatının hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği- Direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmaması halinde kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olacağı-
Bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeden kararın usulden bozulması gerektiği-
Hüküm kısmında karar bilgilerinin yanlış yazılması isabetsiz ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Mahkeme tarafından kaleme alınan gerekçeli kararda, dava ve cevap dilekçeleri özetlenirken somut dosyayla ilgili olmayan başka bir dosyaya ait iddia ve savunmanın özetine yer verildiği, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun olarak dava ve cevap dilekçeleri özetlenmediğinin kabulü gerektiği kararda bu şekilde çelişki yaratılarak mahkeme kararlarının tereddüt doğurmayacak şekilde açık olması kuralına aykırılık oluşturulduğu anlaşıldığından kararın bozulması gerekeceği-
Davalıya ait markaların hükümsüzlüğü istemi ilişkin olarak yapılacak değerlendirmede davalı tarafça dava konusu ibarenin tescilsiz olarak kullanım süresinin değerlendirme kapsamına alınıp alınamayacağı, buradan varılacak sonuca göre taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirme ihtimalini de içerecek şekilde benzerliğin ve dolayısıyla karıştırılma ihtimalinin bulup bulunmadığı- Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığından, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Somut olayda; direnme kararına esas gerekçeli kararın hüküm kısmı ile direnmeye esas kısa kararda mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış, gerekçeli kararda ve kısa kararda önceki karara atıf yapılarak sadece; "Önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiş ve dosya kapsamına göre gerekçeli ve kısa kararda taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz hüküm kurulmadığından usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmamış olduğundan Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü bulunmadığı- Kısa ve buna uygun gerekçeli kararın taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirterek, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde oluşturulması gerektiği-
Davacı birleşen davayla ecrimisil talep etmiş olmasına rağmen, mahkemece bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesinin 6100 sayılı HMK'nın 297/2. maddesine aykırı olduğu-
HMK’nın 297. maddesiyle HMK Yönetmeliği’nin UYAP uygulamalarına ilişkin 5. maddesi nazara alındığında UYAP kayıtları ile fiziki dosya kayıtlarının örtüşmesi gerekmekte olup, ortada usulüne uygun, Yargıtay denetimine elverişli bir gerekçeli kararın bulunmadığı görüldüğünden, Bölge Adliye Mahkemesi’nce, HMK hükümleri doğrultusunda, usulüne uygun nitelikte bir gerekçeli karar yazılması gerekeceği-
Mahkemece, asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması, harç, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin hangi dava ile ilgili ise o dava için kurulan hükümde sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği halde, HMK’nın 297. maddesinde yer alan düzenlemeye aykırı olarak infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm oluşturulmasının doğru olmadığı-
Borçlunun sair iddialarla birlikte alacaklıların takip ehliyeti olmadığı şikayetini de ileri sürdüğü, Bölge Adliye Mahkemesinin temyiz incelemesine konu kararında icranın geri bırakılması ve aşkın hacze dair değerlendirme yapılarak isabetli şekilde kesin olarak karar verilmişse de alacaklının takip ehliyeti bulunmadığı iddiası bakımından olumlu olumsuz bir karar verilmediği görüldüğünden, Bölge Adliye Mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nun 297/2. ve 114. maddeleri gözetilmek suretiyle borçlunun dilekçesinde ileri sürdüğü alacaklının takip ehliyeti bulunmadığı şikayeti incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-