“Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan olgunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği- Bilirkişi raporunda atık su bedeli hakkında, tahakkuk tarihlerinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuat hükümlerine göre tereddüte yer vermeyecek şekilde, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli nitelik ve nicelikte rapor aldırılması, taleple bağlılık kuralı ve taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakların da gözetilmesi suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerektiği-
Davalılar tarafından mera parseline elattıkları savı ile Hazine tarafından açılan dava ispat yükü davacı üzerinde olduğundan dosya kapsamından hüküm kurulan yerlere davalılar tarafından elatıldığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmediği- İspat açısından güncel tapu kayıtları getirilerek, taraf delilleri toplanarak ve varsa tanıkların taşınmaz başında dinlenmesi suretiyle davalıların mera parselinde kullandıkları yer olup olmadığı, hangi tarihten itibaren elatıldığı ve elatmanın devam edip etmediğinin tespiti gerektiğinden mahkemece, eksik araştırma ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Mahkemece, hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi yerine infazda tereddüt ve karışıklığa yol açacak şekilde bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle hüküm kurulmasının doğru görülmediği ve bozmayı gerektirdiği-
Hizmet tespiti istemi-Usul ve yasaya uygun şekilde kısa karar oluşturulmaksızın gerekçeli karar yazıldığı ve hükmün infaza elverişli olmadığı-
Taşınmazın her iki tapu kaydının kapsamında kaldığının anlaşılması halinde sahih esasa dayalı tapu kaydına üstünlük tanınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Dava konusu taşınmazda tarafların dayandığı her iki tapu kaydında ilk malikin Hazine olduğu, her ne kadar davalılara ait tapu kaydının geldisi daha eski olsa da, malik Hazine çekişmeli taşınmazı fiilen Toprak Tevzi Komisyonu aracılığıyla 4753 sayılı Yasa uyarınca davacı tarafa 1954 yılında devrettiğinden taşınmazda davacı tarafın zilyet olduğu, Hazinenin fiili kullanımını ve tapusunu devrettiği taşınmazı bu sefer 1997 yılında ihale ile davalı tarafa sattığı, bu durumda davacı tarafın malikliğinin daha önce ve geçerli bir hukuki nedene dayalı olması nedeniyle, mükerrer olduğu tespit edilen 583 nolu parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak, davanın kabulü halinde sadece mükerrer tapu kaydının iptali ile yetinilmesi gerekirken, davacı adına aynı yere ilişkin ikinci bir tapu kaydının oluşmasını sağlayan ve infazı mümkün olmayacak şekilde tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil kararı verilmesi isabetsiz olduğu gibi, mükerrer olmadığı tespit edilen fen bilirkişi raporundaki B harfi ile gösterilen 4.181,00 metrekarelik kısım hakkında da iptal kararı verilmesi isabetsizdir. Öte yandan, yargılama sırasında davalılar tarafından davacı aleyhine açılan mükerrer tapu kaydının iptali istemli dava ile birleştirildiği halde mahkemece birleştirilen bu dava hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması, ayrıca karar başlığında birleştirilen davanın ve taraflarının ayrı ayrı gösterilmemesi de hatalıdır.
Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu ve bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu olduğundan tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği- Mahkemece verilen kısa ve gerekçeli kararlarda, “... 08/04/2020 tarihli uzman bilirkişi raporu son sayfa sonuç bölümündeki tabloların hükmün eki olarak alınmasına...” denilmek suretiyle, usul ve yasaya uygun bir karar oluşturulmadığı anlaşıldığından ortada hukuki varlık kazanmış bir kararın mevcut olduğu-
Asıl davada, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil, karşı davada tapu iptal ve tescil istemi- Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, davanın taraflarının tüm taleplerini karşılar şekilde yeniden yazılması gerektiği- Asıl davada iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu-
Usuli kazanılmış hak olgusunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği, bozmaya uymakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağı-
Asgari tarımsal arazi büyüklüklerinin altındaki arazilerde de mevcut payın üçüncü şahıslara satış ve devrinin mümkün olduğu- Hüküm fıkrasının, tarafların taleplerini karşılayacak, infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açık ve maddeler halinde oluşturulması gerektiği-
Asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı ve gerekçeli hüküm kurma zorunluluğu bulunduğu-
Bozma ilamından sonra alınan ilk bilirkişi raporunda; davalıya ait taşınmazın davacıya ait taşınmaza tecavüzün bulunmadığı, davalıya ait diğer taşınmazın ise davacıya ait taşınmaza tecavüzünün bulunduğu belirtilmişse de; alınan ikinci rapor ve ek bilirkişi raporunda; davalıya ait taşınmazların davacıya ait taşınmaza fiili olarak tecavüzünün bulunduğunun belirtildiği, bu durumda mahkemece bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Hükmün gerekçe kısmında 155 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacının taşınmazına müdahalesinin bulunduğu 03/11/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre tecavüzün ve müdahalenin engellenmesine, dava konusu 155 ada, 20 parseldeki yapı yönünden talebin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş, hükümde 03.11.2019 tarihli rapora atıf yapılarak C, D, F bendinde davalıya ait 155 ada 20 parselin davacı parseline müdahalenin menine karar verildikten sonra, yine hükümde 20 parseldeki yapı yönünden talebin reddine karar verilerek, hem gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılmasının, hem de hüküm kendi içinde çelişkili hale getirilmesinin doğru olmadığı- Kal istemli elatma davalarında dava değeri taşınmazların elatıldığı bölümün ve kal'i istenen şeyin dava tarihindeki değerine göre belirlenmesi ve mahkemece alınacak harcında bu miktara göre hesaplanması gerekirken, davalıya ait parsellerin değerinin yarısı üzerinden hesaplanmasının doğru olmadığı-