“Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan olgunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği- Bozma ilamında belirtildiği üzere, sözleşmede öngörülen ve dava konusu yapılan cezai şart bedeli üzerinden indirim yapılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği-
“Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan olgunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği- Bozma ilamında belirtildiği üzere, sözleşmede öngörülen ve dava konusu yapılan cezai şart bedeli üzerinden indirim yapılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği- Mahkemece verilen kararın Yargıtay bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmesi durumunda usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkemenin, kesinleşen kısımları hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremeyeceğinden kesinleşmiş kısımlar, lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hakkın teşkil edeceği-
Birleştirilen davalar birlikte görülmekle beraber ayrı dava olma özelliklerini koruduklarından her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği ve hüküm kısmında isteklerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu-
“Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan olgunun mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği- Bilirkişi raporunda atık su bedeli hakkında, tahakkuk tarihlerinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuat hükümlerine göre tereddüte yer vermeyecek şekilde, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli nitelik ve nicelikte rapor aldırılması, taleple bağlılık kuralı ve taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakların da gözetilmesi suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerektiği-
Davalılar tarafından mera parseline elattıkları savı ile Hazine tarafından açılan dava ispat yükü davacı üzerinde olduğundan dosya kapsamından hüküm kurulan yerlere davalılar tarafından elatıldığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmediği- İspat açısından güncel tapu kayıtları getirilerek, taraf delilleri toplanarak ve varsa tanıkların taşınmaz başında dinlenmesi suretiyle davalıların mera parselinde kullandıkları yer olup olmadığı, hangi tarihten itibaren elatıldığı ve elatmanın devam edip etmediğinin tespiti gerektiğinden mahkemece, eksik araştırma ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Mahkemece, hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi yerine infazda tereddüt ve karışıklığa yol açacak şekilde bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle hüküm kurulmasının doğru görülmediği ve bozmayı gerektirdiği-
Hizmet tespiti istemi-Usul ve yasaya uygun şekilde kısa karar oluşturulmaksızın gerekçeli karar yazıldığı ve hükmün infaza elverişli olmadığı-
Taşınmazın her iki tapu kaydının kapsamında kaldığının anlaşılması halinde sahih esasa dayalı tapu kaydına üstünlük tanınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Dava konusu taşınmazda tarafların dayandığı her iki tapu kaydında ilk malikin Hazine olduğu, her ne kadar davalılara ait tapu kaydının geldisi daha eski olsa da, malik Hazine çekişmeli taşınmazı fiilen Toprak Tevzi Komisyonu aracılığıyla 4753 sayılı Yasa uyarınca davacı tarafa 1954 yılında devrettiğinden taşınmazda davacı tarafın zilyet olduğu, Hazinenin fiili kullanımını ve tapusunu devrettiği taşınmazı bu sefer 1997 yılında ihale ile davalı tarafa sattığı, bu durumda davacı tarafın malikliğinin daha önce ve geçerli bir hukuki nedene dayalı olması nedeniyle, mükerrer olduğu tespit edilen 583 nolu parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak, davanın kabulü halinde sadece mükerrer tapu kaydının iptali ile yetinilmesi gerekirken, davacı adına aynı yere ilişkin ikinci bir tapu kaydının oluşmasını sağlayan ve infazı mümkün olmayacak şekilde tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil kararı verilmesi isabetsiz olduğu gibi, mükerrer olmadığı tespit edilen fen bilirkişi raporundaki B harfi ile gösterilen 4.181,00 metrekarelik kısım hakkında da iptal kararı verilmesi isabetsizdir. Öte yandan, yargılama sırasında davalılar tarafından davacı aleyhine açılan mükerrer tapu kaydının iptali istemli dava ile birleştirildiği halde mahkemece birleştirilen bu dava hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması, ayrıca karar başlığında birleştirilen davanın ve taraflarının ayrı ayrı gösterilmemesi de hatalıdır.
Asıl davada, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil, karşı davada tapu iptal ve tescil istemi- Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, davanın taraflarının tüm taleplerini karşılar şekilde yeniden yazılması gerektiği- Asıl davada iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu-
Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu ve bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu olduğundan tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği- Mahkemece verilen kısa ve gerekçeli kararlarda, “... 08/04/2020 tarihli uzman bilirkişi raporu son sayfa sonuç bölümündeki tabloların hükmün eki olarak alınmasına...” denilmek suretiyle, usul ve yasaya uygun bir karar oluşturulmadığı anlaşıldığından ortada hukuki varlık kazanmış bir kararın mevcut olduğu-
Asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı ve gerekçeli hüküm kurma zorunluluğu bulunduğu-