Alacaklı tarafından açılan itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl olan hak düşürücü süre içinde açılmasının zorunlu olduğu- İcra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği-
Taraflar arasındaki ticari nitelikteki genel kredi sözleşmesinde, temerrüt faizinin ne şekilde hesap edileceğinin açıkça gösterilmiş olduğu- Temerrüt faizi yönünden davacı bankanın T.C. Merkez Bankası'na bildirdiği kredi faizi oranı üzerinden değil, mahkemece, bankacılık konusunda uzmanlığı bulunan bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi verilerek, banka kayıtları incelenip dava konusu krediler için bankanın temerrüt tarihindeki emsal kredilerde fiilen uygulanan en yüksek faiz oranı belirlenip, bu orana %50 ilave edildikten sonra taraflar arasındaki sözleşmede uygulanması gereken temerrüt faizi oranı saptanarak buna göre temerrüt faizinin uygulanması gerekeceği-
Mahkemece yapılacak işin, yargılamanın bir bütün olduğu hususu dikkate alınarak, bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi gideren, tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri Yargıtay denetimine elverişli şekilde değerlendiren yeni bir bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınıp oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinden ibaret olduğu- Faturaların karşı yana tebliğ edilip edilmemesi temerrüdün oluşması bakımından önemli olup, somut olayda dava konusu faturaların davalıya tebliğ edilmemiş olmaları aleyhe takip yapılmasına engel olmadığından, mahkemece, asıl davanın faturaların takipten sonra tebliğ edilmesi nedeniyle alacağın muaccel olmadığına dayalı olarak reddinin doğru olmadığı-
İtirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanuni düzenlemeye göre dava açma süresinin itirazın tebliği ile başlayacağı, İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği, bu durumda, mahkemece açılan davanın süresinde olduğu gözetilerek, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Ödeme emrine itiraz dilekçesinde icra müdürlüğünün yetkisine itiraz etmediğinden icra müdürlüğünün yetkisi kesinlemiş olduğu- Davalı vekili, süresi içerisinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde ise, mahkemenin yetkisine itiraz ettiğinden,  HMK. mad. 10 ve TBK. mad. 89. gereğince sözleşmeden kaynaklı davalarda ifa yeri mahkemesinin de yetkili olduğu- Yetkisiz icra dairesinde takibin yapıldığı ve itirazın iptali davasında dava şartının bulunmadığından bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olduğu-
İşyeri sigorta poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin dava haksız fiilden kaynaklandığından, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu-
Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vâki itirazın iptali davasıdır. Her ne kadar mahkemece fatura konusu ürünlerin davalıya teslim edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, dosya içeriğindenfatura konusu malların davalıya teslim edildiği anlaşıldığından, mahkemece 'malların teslim edilmediğinden bahisle davanın reddine' karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde icra takibi yapan alacaklının kötü niyetli olarak kabul edileceği-
Dosya kapsamından, davalının davacı şirket nezdinde iş yeri hekimi olarak çalıştığından, davacının işveren ve davalının işçi olması sebebiyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında olduğu anlaşıldığından ve mahkemece, iş mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken bu yön üzerinde durulmadan işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerekeceği-
Asıl borçlunun borcunu ödemediği, müteselsil kefile ihbar edilmedikçe asıl borçlunun temerrüdü nedeniyle oluşan temerrüt faizinden müteselsil kefilin sorumlu tutulamayacağı- Ancak kefilin kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olacağından, kendi temerrüdü sonucu ortaya çıkan temerrüt faizleri ve fer’ilerinden sınırsız olarak sorumlu tutulabileceği-