İtirazın iptali davasının arabuluculuk dava şartına tabi davalardan olduğu (TTK. 5/A)-
Davacının, çalışanı olduğu davalı şirketin mali durumunun kötüye gitmesi sebebiyle kredisi çekerek davalı şirkete verdiği, kredi taksitlerinin ödenmeyen bakiyesi için açtığı itirazın iptali davasında, mahkemece, "Senette keşide tarihi bulunmaması sebebiyle davalı şirket yetkilisi tarafından keşide edilip edilmediğinin tespit edilemediği, iddiasının ispatlayamadığı, iddiasının ticari hayatın ve genel olarak hayatın olağan akışına aykırı olduğu" gerekçesiyle davanın reddinin isabetsiz olduğu- Davacının kullandığı kredinin iki taksidinin, ödeme tarihlerinde davalı şirket yetkilisi olduğu anlaşılan kişi tarafından ödendiği, dolayısıyla davalı şirketin eylemleriyle dava konusu borcu kabul ettiği ve kısmen ödemede bulunduğu anlaşıldığından mahkemece, davacının iddiasını ispatladığı kabul edilmesi gerektiği-
Davacı, davalıya banka havalesi ile borç olarak para gönderdiğini tanık delili ile ispatlayamazsa da, HMK. mad. 169 vd. gereğince davalıya meşruhatlı isticvap davetiyesi çıkarılarak, davacının delil olarak dayandığı e-postaların davalı tarafından gönderilip gönderilmediği, e-posta içeriğinde bahsi geçen borç ilişkisinin nereden kaynaklandığı davalıya sorulup e-posta çıktıları hakkında açıklama yaptırılması gerektiği-
Takibin açıldığı yılda mevcut olan icra dairesi temlikin yapıldığı yıl kapatıldığından ve dosyaların devrolunduğundan, temlik sözleşmesinde, icra dairesi yazılarak, icra dosya numarası yazılmış olduğu- Alacak geri temlik sözleşmesi yapılırken, yine dosya numarası belirtilmeksizin icra dairesi yazılmışsa da, temlik sözleşmesindeki sıra numarası ile geri temlik sözleşmesindeki sıra numarası aynı olduğundan, temlik edilen dosya ile geri temlik alınan dosyanın aynı olduğunun kabulü gerektiği- İtirazın iptali davası olarak açılan davaya, davacı "alacak davası" olarak devam ettiğinden, icra dairesi numaraları ve icra dairesinde talep edilen alacak miktarının farklı olduğu gerekçesiyle davanın husumetten reddinin hatalı olduğu-
“Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu- "Davalılar arasında organik bağ bulunduğu, şirket ortakları ve yöneticilerin aynı şahıslar olduğu, davalı borçlunun, borçlarından kurtulmak amacı ile salt başka bir isim ve tüzel kişilik altında hareket ederek borçların tasfiyesini imkansız kılma gayretinde olduğu" iddiaları mahkemece araştırılmadan ve somut uyuşmazlık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı ve sözü geçen şirketlerin aynı tüzel kişiliklere sahip olup olmadıkları değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu- Dava konusu alacak miktarının bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olması halinde davacı yararına İİK. mad. 67/2 uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği-
Hizmet verdiği davalı şirket ile ile davalı diğer şirket arasında organik bağ bulunduğunun, şirket ortakları ve yöneticilerin aynı şahıslar olduğunun, sözleşmeye taraf olan şirketin borçlulardan kurtulmak amacı ile salt başka bir isim ve tüzel kişilik altında hareket ederek borçların tasfiyesini imkansız kılma gayretinde olduğunun iddia edilmesine rağmen mahkemece bu hususta araştırma yapılmadan, “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve perdenin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı ve sözü geçen şirketlerin aynı tüzel kişiliklere sahip olup olmadıkları değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
Alacağın kaynağının zamanaşımına uğramış bono olduğu, bunun yazılı delil başlangıcı kabul edilmesi gerektiği, asıl ilişki için davacı tarafından beyanda bulunulmadığı, davalı ise "kendisinin arsa sahibi, davacının ise yüklenici olduğunu, dava dışı senet borçlusu şirketin inşaatta kullanılmak üzere boru aldıklarını, bedelini ödediklerini, ödemeleri karşılığı boruların tamamını alamadıklarını, alamadıkları boruların bedelini peşin ödediklerinden bu bedele karşılık şirketten takip konusu senedi aldıklarını, davacı ile hesaplaşmaları sırasında senedi tahsil edip borçlarından düşmeleri için davacıya ciro ettiklerini" bildirdiği, davalının davacıya olan borçlarına karşılık dava konusu senet nedeni ile olan alacağını davacıya temlik ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Emlak komisyon ücreti- Satış işleminden vazgeçen alıcının öngörülen %6 oranındaki ücretin %3'ünü tellallık ücreti olarak ödemekle yükümlü olduğu- Satış bedelinin geri kalan %3’ü oranındaki kısmının ise cezai şart niteliğinde bulunduğu ve davalı tacir olmadığından, TBK. mad. 182/son gereğince, cezai şartın fahiş olması halinde, tenkisi gerektiği- Ceza koşulunun fahiş olup olmadığı, tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber, borçlunun borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, kusur derecesi ve borca aykırı davranışın ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmesi ve hüküm altına alınan ceza miktarın, hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespiti gerektiği-
Taraflar arasındaki konut kredisi sözleşmesi davalı banka için ticari iş niteliğinde olduğundan, davacı tüketicinin, 3095 s. K.. mad. 2/2 uyarınca temerrüt hâlinde avans faizi isteminde bulunabileceği- Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibinde asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gerektiği- İtirazın iptali davasında, dava değeri açıkça takipteki asıl alacak miktarı olan 3.000TL üzerinden gösterilmiş, mahkemece de ilk celsede taraflar arasındaki çekişmeli miktarın 3.000TL olduğu belirlenmiş olmasına karşın, "davanın kısmen kabul edildiği" belirtilerek açıkça dava edilmeyen işlemiş faiz alacağı yönünden de davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu- "Dava dilekçesi anlatımında davalının işlemiş faizden de sorumlu tutulması gerektiğinin ifade edilmesi ve talep sonucunda itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesinin istenmiş olması karşısında davanın takipteki alacak miktarının tamamı üzerinden açıldığının kabul edilmesi gerektiği, tüketici harçtan muaf olduğu için mahkemece talebin dava değeri olarak gösterilenden fazlası olduğu sonucuna varıldığında harcın tamamlanması için süre verilmesi şeklindeki usulün uygulanmasının da mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün ise HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Kefalet sözleşmesinin yasada aranan geçerlilik şartlarını taşımadığı gerekçesiyle reddedilen davada; davalı, davacının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmadığı, hal böyle olunca; davalının kötüniyet tazminatı istemi hakkında red kararı verilmesi gerektiği-