Mahkemece verilen hükümde, davalı şirketin asıl alacak ve işlemiş faiz alacağından poliçe limiti uyarınca sorumlu olacağı belirtilmiş olmasına rağmen, poliçe limitinin ne miktarda olduğunun belirtilmemesi, davalının sorumlu olduğu miktarın tespiti açısından sorun oluşturacağı gözetilmeden yazılı olduğu şekilde hüküm kurulduğu, mahkemece sorumluluk miktarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi için yapılması gerekenin, davalı şirketin komşu sorumluluk poliçe limiti belirtilerek sorumlu tutulması olduğu-
Takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesinin olanaklı olduğu, ilke olarak, takas def'inin de diğer def'iler gibi cevap dilekçesinde süresinde ileri sürülmesi gerekeceği, somut olayda cevap dilekçesi incelendiğinde takas def’inin ileri sürüldüğünün görüldüğü, bu konuda karşı dava açılmasına gerek olmadığı, bu nedenle davalının aşamalarda belirttiği zararının yöntemine göre belirlenerek sonuca gidilmesi gerekeceği-
Kıdem ve ihbar tazminatı karşılığının, davalı tarafından davacıya hakedişinden kesilmesi işleminin hukuka ve sözleşme hükümlerine uygun bulunduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece itirazın iptaline karar verilmekle, TBK.'nun 121. maddesine aykırı olmayacak şekilde, asıl alacağa takip tarihinden itibaren reoskont faiz oranının uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, hükmolunan miktarın % 40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı bankanın davalı kefilden talep edebileceği asıl alacak miktarının kaynak kullanım destekleme fonu, cezai faiz ve gecikme zammının toplamı olduğu, mahkemece davalının itirazının bu miktar üzerinden iptaline karar verildiği ve ancak bu miktarı oluşturan cezai faiz ve gecikme zammının mahiyetinin yanlış değerlendirilmesi sonucu asıl alacağın daha az bir meblağ olduğunun kabulü ile bu miktar alacağa takip tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesine karar verilmesinin doğru olmadığı, mahkemece asıl alacak ile temerrüt tarihinden takip tarihine kadar işlemiş temerrüt faizinin saptanması, asıl alacak ve dava dışı asıl borçlunun işlemiş temerrüt faiz borç miktarı toplamı davalının kefalet limitinin üstünde kalırsa kefalet limitini geçmeyecek şekilde itirazın limit miktarı üzerinden limit altında kaldığı takdirde ise toplam miktar üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerekeceği-
Davacının düzenlediği ve sözleşmede kararlaştırılan bedeli içeren iki adet fatura davalı defterinde herhangi bir ihtirazi kayıt ihtiva etmeden kayıtlı olduğundan mahkemece, davacının sözleşmedeki edimlerini yerine getirdiğinin kabul edilmesi isabetli olmuş ise de ; dosyada alınan teknik bilirkişi raporlarında sözleşmeye uygun topraklama sisteminin yapılmamış olduğu ve yıldırım düşmesi sonucu davacı tarafından değiştirilen anemometrenin garanti süresi içinde işgöremez duruma geldiğinden herhangi bir ücret istenemeyeceği belirlendiği halde bu miktar bakımından da itirazın iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Trafik kazasından kaynaklanan sağlık sigorta poliçesi kapsamında ödenen tedavi giderinin rücuen tazmini istemi ile başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemi-
Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşmenin bulunmadığı, bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulması gerekeceği, davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceğinin ayrı ayrı belirlenmesi gerekeceği-
Dava, itirazın iptali istemine ilişkin olup dava konusu alacağın, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğunun sabit olduğu, mahkemece, dava konusu alacağın bu niteliğine göre davacı yararına İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, alacağın yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin doğru olmadığı-
Mahkemece taraflara sözlü yargılamaya ilişkin duruşma günü tebliğ edilmemiş olup, davalı şirket vekilinin katılmadığı karar celsesinde, davalı vekilinin yokluğunda yapılan duruşmada karar verildiği, o halde, 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, usulüne uygun sözlü yargılama yapılmadan, davalının savunma hakkını kısıtlayacak ve adil yargılanma hakkını etkileyecek şekilde yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-