Davacıların trafik kazası sonucu hukuken yapılması gereken takip ve işleri yürütmek üzere vekil kıldığı davalı avukata karşı, sebep olduğunu iddia ettikleri zararın tazmini yönünde açılan davada görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu- Avukatın verdiği hizmette tüketici hukuku anlamında sağlayıcı sıfatını haiz olduğu, avukatın sunduğu hizmet, müvekkilinin tüketici sıfatını taşıması ve bu suretle vekâlete ilişkin hukuki münasebetin tüketici işlemi vasfında olması durumunda, taraflar arasında doğan ihtilafların da tüketici mahkemelerinde (miktar sınırına göre tüketici hakem heyetlerinde) çözümleneceği- "Avukatlık sözleşmelerinin 6502 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceği, avukatın satıcı/sağlayıcı olarak değerlendirilmesinin avukatlık mesleğinin vasfına uygun olmayacağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Bankanın TCMB bildirdiği %50 faiz oranını kredi sözleşmelerine fiilen uyguladığına dair bir belgeyi dosyaya sunmadığı, genel kredi sözleşmesine dayanak yapılan tek taraflı uygulama ve % 100 faiz talebinin genel işlem koşulları kapsamında davalıların durumunu ağırlaştırıcı ve haksız şart niteliğinde olduğu- Davacı bankanın davalı şirkete 2016 yılında fiilen kullandırdığı krediler içerisinde en yüksek kredi faiz oranı % 20.40 olduğu, sözleşmede belirtilen % 100 baz ilavesi ile davacı bankanın uygulayabileceği faiz oranı % 40.80 olduğu- Banka ile davalı şirket arasında imzalanan protokolün yeni bir kredi kullandırımı olmayıp mevcut kredilerin yapılandırılması olarak düzenlendiği gözetildiğinde nakti alacağa yönelik davanın reddinin yerinde olmadığı- Davada reddedilen miktar yönünden karar tarihindeki AAÜT'nin 13/1 maddesine göre vekalet ücreti takdiri gerekirken maddi hata sonucu daha yüksek miktara takdir edilmesinin hatalı olduğu-
Elbirliği mülkiyetinde paydaşlardan birinin öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabileceği, ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı ya da kullanabileceği bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağının olmadığı, somut olayı incelediğimizde; davacının keşifteki beyanı ve davalı tanığının beyanları dikkate alındığında, davacıya çekişme konusu taşınmaz üzerinde bir yer gösterildiği halde kullanmadığı diğer bir deyişle davacının çekişmesiz olarak kullanabileceği bir kısım yer olduğu anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- Kural olarak, men edilmedikçe paydaşların birbirlerinden ecrimisil isteyemeyecekleri, intifadan men koşulunun gerçekleşmesinin de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlı olduğu, bu doğrultuda; ecrimisilin intifadan menin gerçekleştiği tarih ile takip tarihi arasında belirlenmesi gerekirken, murisin ölüm tarihinden itibaren ecrimisil hesaplanan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Davalı, taraflar arasında yapılan rızai taksim sözleşmesine istinaden davacının, payını bedeli karşılığında kendisine devrettiği, bu nedenle çekişme konusu taşınmazın kendisine ait olduğu savunmasında bulunduğu, bu doğrultuda süresinde vermiş olduğu cevap dilekçesinde tanık deliline dayanarak tutanağı imzalayan tarafların amcası, annesi ve davacının kızını tanık olarak gösterdiği sabit olduğundan, mahkemece tanıkların dinlenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, tanıklar dinlenmeyerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği-
Her ne kadar, dava dışı paydaş ile yapılan kira sözleşmesi pay ve paydaş çoğunluğu sağlanamadığından geçersiz ise de, dosya içinde yer alan ortaklık tasfiye sözleşmesinin 4. maddesi ve davaya konu yerin kullanımının birleşen davada davacı ile dava dışı paydaşa bırakıldığı bağımsız bölüm listesi dikkate alındığında, birleşen davada davacının, asıl dava davacısı şirketin dava konusu taşınmazdaki kullanımına muvafakatinin bulunduğu, buna göre asıl davada davacı şirket ile dava dışı paydaşın imzaladığı kira sözleşmesinin geçerli hale geldiği anlaşıldığına göre, birleşen davada davacının taşınmazı kullanımı geçerli kira sözleşmesine dayandığından asıl davanın (menfi tespit) kabulüne, birleşen davanın (itirazın iptali) reddine karar verilmesi gerekeceği-
İcra takip tarihi itibariyle yürürlükteki İcra İflas Kanunu gereğince "Davacı lehine hüküm altına alınan asıl alacak üzerinden %40 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm verilmesi gerekirken, sehven %20 icra inkar tazminatına karar verilmesinin hatalı olduğu-
Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesinin çürümüş sayılacağı, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstleneceği, buna senedin talili dendiği, bu anlamda talilin senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına geldiği, dava konusu bonoda; davalı keşideci-borçlu, davacı ise lehtar-alacaklı olduğu, ihdas nedeni olarak “nakten” kaydı bulunduğu, bu durumda ‘senedin, hizmet nedeniyle verildiğini’ beyan eden, senet üzerindeki ihdas nedenini talil eden davalı tarafın ispat yükünü üzerine aldığı, davalı tarafça ‘senedin nakden değil, hizmet karşılığı verildiği’nin ispatlanması gerektiği-
Bozma sonrasında mahkemece iki ayrı bilirkişi heyetinden rapor alındığı ve raporlar arasında çelişki bulunmasına rağmen çelişki giderilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
KOSGEB ile görevlerini ihmal etmeleri nedeniyle kurum zarara uğrattığı iddia edilen KOSGEB’de görevli davalılar arasında işçi ve işveren ilişkisi bulunmadığından, uğranılan zarara ilişkin itirazın iptali davasının çözümünde asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu-
Dairece yapılan temyiz incelemesinde tarım arazilerinin haksız kullanımı ile ilgili olarak ecrimisil hesabının nasıl yapılacağı belirtilmiş olmasına rağmen, bilirkişilerce buna uyulmadığı, bölgede ekilen tarım ürünlerinin tarlada buğday ve dane mısır olduğunun belirlendiği, bu doğrultuda her iki ürünün talep edilen yıllar bakımından net geliri dikkate alınarak her yıl için ortalama gelirin bulunması ve bunun üzerinden işgal edilen alan miktarınca ecrimisil hesabı yapılması gerekirken sadece buğdayın yıllık net geliri üzerinden hesaplama yapıldığı, ayrıca tarım arazisi olarak kabul edilen yer bakımından ilk dönem için bulunan miktara, ÜFE uygulanarak sonraki dönemin bulunmasının doğru olmadığı, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılması gerektiği gözetilmeksizin bozma gereklerine uygun olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmasının yeniden bozmayı gerektirdiği-