İspatlanamayan bir talebe ilişkin olarak hesaplama yapılması gerekmediği-
Tarihsiz sözleşmenin incelenmesinde kanunun aradığı kefillik şartlarının şeklen sağlanmadığı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı görülen uyuşmazlıkta mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp değerlendirilmemiş yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu anlaşıldığından, yeni hükmün temyiz incelenmesini yapma görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye ait olduğu-
İtirazın iptali istemine ilişkin davada temyiz konusu edilen alacak miktarı 145.268,24 TL tutarından ibaret olup Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararını verdiği tarih itibarıyla kesinlik sınırı olan 238.730 TL’nin altında kaldığı-
Davalıya avans gönderen davacının, avansın karşılığı mal teslim edilmediği için avans olarak ödenen paranın iadesi için icra takibi başlattığı, davacının takip talebinde bulunmakla ve paranın iadesini talep etmekle TBK m.125/3 uyarınca sözleşmeden dönmüş olduğu- Davalının da internet üzerinden davacı hesabına "...önlük için verilen paranın iadesi" açıklaması ile EFT yapmak suretiyle sözleşmeden dönme iradesini ortaya koymuş olduğu- Sözleşmenin fesih ya da dönme suretiyle sona ermesi halinde geriye etkili sonuç doğuracağı yani, sözleşme hiç yapılmamış gibi başa dönüleceğinden, taraflar sözleşme ile üstlendikleri borçlarını ifa etme yükümlülüğünden kurtulacakları gibi, daha önce ifa ettikleri edimleri, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebileceği- Taraflar, esasen sözleşmeden dönmüş olduklarından bu duruma göre bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği- Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığı ve borcun ifa edileceği tarihin belli olmadığı, davacının davalıyı temerrüde düşürmediği, bu nedenle de sözleşmenin hala ayakta olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tanıkların keşide tarihi, vade tarihi gibi senedin teknik ayrıntılarını belirtmelerinin gerekmediği ve bu itibarla davacıların murisi ile davalı arasındaki temel ilişki tanık delili ile ispatlanmış olduğu-
Dava konusu takibe karşı yapılan ödeme savunmasına konu çekin düzenlendiği tarihte, davalı şirketi münferiden temsile yetkili kişinin çeki keşide ettiği, çeki cirolayan olarak da aynı kişinin bu defa davacı şirketin şube temsilcisi olarak hareket ettiği, bu durumda, adı geçen gerçek kişinin çifte temsil yetkisini kötüye kullandığı, kendisine yapılan son cironun da hali hazırda davalı ile organik bağ içerisinde bulunduğu kişiye yapıldığı, davalı tarafça çek tevdi bordrosunun da dosyaya sunulamadığı gözetilerek anılan çekin davacı şirkete teslim edilmediğinin kabulü gerekirken; çekin düzenlendiği tarihte yetkilinin davacı şirketin Kocaeli şubesini temsile yetkili olduğundan bahisle ödeme def'inin kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı-
Yargıtay incelemesinin, ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabileceği- Somut olayda Mahkemece TL, USD ve euro taleplerine ilişkin takibe vaki itirazın iptali davasında, kısa ve gerekçeli kararların hüküm kısmında asıl alacağın %20'si olan 86.926,80 TL icra inkâr tazminatına hükmedilmesine rağmen, karar gerekçesinde dava değeri belirtilerek yapılan hesap hatasının anlatılması, hükümden sonra düzenlenen tashih şerhinin HMK'nın 304/2 hükmüne aykırı biçimde karar nüshası altında yer almadığı gibi UYAP sisteminde dahi tashih şerhi olarak değil genel müzekkere olarak kaydedilmesi birlikte değerlendirildiğinde, bu nedenle de infazda tereddüt oluşturabilecek hükmün bozulması gerektiği-
Tarafların, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda olduğu- Mahkemenin, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebildiği- Şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterlerin, sahibi lehine delil olarak kullanılamayacağı ancak şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtların birbirinden ayrılamayacağı-
Konkordato geçici mühlet kararından önce vadesinde ödenmeyen kredi taksiti bulunmadığından davacı bankanın hesap kat tarihinde alacağının muaccel hale gelmediği, dolayısıyla alacağın kat edilmesinin koşullarının oluşmadığı, davacının geçici mühlet karar süresi içerisinde dava dışı asıl borçlunun kredi hesabını kat etmesinin konkordatonun asıl borçlunun tasarrufuna etkisi ve alacaklılar arasındaki eşitliğin korunması ilkesi ile asıl borçlunun komiser onayı olmaksızın ödeme yapamayacağı da gözetildiğinde yasaya ve genel kredi sözleşmesi hükümlerine aykırı olduğu, buna göre davacının takip tarihi itibarıyla muaccel alacağı bulunmadığından davalı kefil aleyhine icra takibi başlatamayacağı, dolayısıyla davanın reddine karar verilmesi gerektiği-