Davacı şirket işyerinde kullanılmak üzere davalı kurum ile elektrik aboneliği sözleşmesi akdettiğine göre, davacı tacir olduğundan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine tabi olmayacağı ve bu nedenle davacı tüketici olmadığından Tüketici Hakem Heyetine başvurmadan mahkemede doğrudan dava açılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı- Tüketici Hakem Heyet ve Mahkemelerinin sadece dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin Kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimini gerçekleştirebileceği, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde EPDK.nun Kanundaki yetkilerinin genişletildiği ve sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiş olduğu- Elektrik Piyasası Kanunu'nda yapılan yasa değişikliklerinin, yürürlük tarihi öncesi dönemde geçerli olan EPDK kararlarına dayanılarak alınmış olan ve dava konusu yapılan kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılan ve halen devam eden davalarda da geçmişe etkili olacak şekilde uygulanacağı-
İİK'nın 234/2. madde hükmü uyarınca yapılan tebligat bilgi verme mahiyetinde olup, dava açma süresinin bu tebligat ile başlamayacağı, bu madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, iflas, sıra cetveline itiraz davaları süreye tabi olup, bu sürenin kural olarak sıra cetvelinin İcra ve İflas Kanunu'nun 166. maddesinde gösterilen usulde ilanından itibaren işlemeye başlayacağı, eğer davacı aynı Kanun'un 223. maddesine göre tebliğe elverişli adres gösterir ve gerekli masrafı avans olarak yatırırsa, sürenin kendisine yapılan tebliğden itibaren hesaplanacağı- Davacının tebliğ masrafı yatırmadığı belirtildiğinden, mahkemece, en son ilan tarihine göre, davanın, hak düşürücü süre içinde açılmış olmasına ilişkin özel dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle, HMK'nın 114/2 ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
6098 s. TBK'da düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan davada, davacıların her ikisinin de tacir sıfatına haiz olmadığı, davanın TTK. mad. 4'de düzenlenen ticari dava niteliğinde olmadığı ve asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılmasının gerektiği, 6102 s. TTK. mad. 5 uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanacağının belirlendiği, görev hususunun kamu düzeni ile ilgili olduğu, yargılamanın her safhasında ve re'sen nazara alınmasının gerektiği, davanın açıldığı tarih itibariyle davaya bakmanın asliye hukuk mahkemesinin görev alanı içerisinde olduğu, mahkememizin görev alanı içerisinde olmadığı- Karar tarihinde yürürlükte olan HMK'nın 115/2. maddesi uyarınca, mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği, karar tarihinde yürürlükte olmayan ve göreve ilişkin dava şartı öngörmeyen HUMK'nın göreve ilişkin 7 ve 27. madde hükümlerine uygun olarak hüküm fıkrasında "mahkememizin görevsizliğine" ibaresine yer verilmesinin hatalı olduğu-
Takibe itiraz etmeyen davalı hakkında itirazın iptali davası açılamayacağı- Davalı şirket hakkında yapılan icra takibinde ödeme emrinin davalı şirkete tebliğ edildiği (cari hesaba dayalı aynı ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip), yine bu takibe dayalı olarak açılan itirazın iptali davasında da dava dilekçesinin davalı şirkete tebliğ edildiği, artık bu şekilde TMK. mad. 887’de aranan hem asıl borçlu, hem de borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek takip borçlusuna muacceliyet ihtarının gönderilme şartının gerçekleştiği-
Tutuklu olarak bulunan borçluya İİK’nun 103.maddesi uyarınca çıkartılan davetiyenin, İİK’nun 54/1.maddesi dikkate alınmadan Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca usulsüz tebliğ edilmesi halinde, kıymet takdiri tebliği üzerine borçlunun şikayetinin süresinde olduğu- Borçlu şikayet dilekçesi ile birlikte 120 TL gider avansını yatırmış, mahkemece duruşmada keşif yapılmasına karar verilerek, gider avansından karşılanmayan kısmın tamamlanması için borçluya iki haftalık kesin süre verilmesine ilişkin karar, duruşmada hazır olan borçluya ihtar edilmiş ise de, bilirkişilerin sayısı ve dosyadaki mevcut avans dikkate alınmadan keşif için eksik kalan avans miktarı net olarak belirlenmediğinden söz konusu ihtarın usule uygun kabul edilemeyeceği- Mahkemece sonraki duruşmada "eksik avansın 250 TL olarak tespiti" ile duruşmada hazır olmayan borçluya, avansı tamamlaması için iki haftalık kesin süre verilmiş ve yatırılmamasının sonuçları yazılmış ise de, söz konusu muhtıranın da borçlunun “hapiste hükümlü” olduğundan bahisle Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca yapıldığı, bu hali ile de muhtıraya ilişkin tebligatın usulsüz olduğu, gelinen aşamada ise bir yıldan fazla hapis cezası ile mahkum edilen borçlunun kısıtlanarak kendisine vasi atandığı anlaşıldığından, mahkemece, hükümlü olan borçlunun vasisine, eksik avansı tamamlaması için usulüne uygun ihtar yapılması gerekiği; usulsüz ihtar tebliği dikkate alınarak meskeniyete ilişkin şikayetin usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Borçlu şirket adına vekaleten icra mahkemesi nezdinde şikayet yoluna giden ve talepte bulunan kişi avukat olmadığından, şirket yetkilisi de olmayan bu kişinin davaya vekalet ehliyeti olmadığı gerekçesiyle şikayetin esasa girilmeden dava (şikayet) şartı yokluğundan reddedilmesi gerekeceği-
Dava trafik kazası nedeniyle davalı idare aleyhine haksız fiil faili ya da araç maliki sıfatıyla açılmamış, dava sebebi bakımından tam ıslah edilmemiş olup 2330 Sayılı Kanun’a göre idareden talep edilen nakdi ve manevi tazminat bakımından İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde dava ikame edilmesi gerekeceği, bu durumda mahkemece, idari yargı görevli olduğundan HMK 114/2. maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle HMK 115/2. maddesi gereğince davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Derdestlikten söz edilebilmesi için davaların taraflarının, konusunun ve dava sebeplerinin aynı olması gerektiği- Yönetim kurulu üyesi olan davalının sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkin dava ile davalının şirket ortağı olması nedeniyle açılan davaların konuları farklı olduğundan derdest bir davanın varlığından söz edilemeyeceği-
Genel kurul kararının iptali istemine ilişkin davada, 6100 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Geçici 9. maddesinde yer alan ''Bu Kanunun göreve ilişkin hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda uygulanmaz. Bu davalar, açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine tabidir.'' hükmü gereğince, 14.12.2011 dava tarihi itibariyle ticaret mahkemesinin görevli olduğu-
Gerçekte kesin olmayan bir karara ilişkin olarak mahkemece kararın kesin olduğunun yazılmasının, bu kararın temyizine ilişkin dilekçenin "kararın kesin olduğu gerekçesi" ile reddedilmesinin yok hükmünde olduğu ve hukuki sonuç doğurmayacağı- Kayıp kaçak bedeli ile sayaç okuma bedeli alınmasının haksız şart olduğu iddiası ile açılan dava görülmekteyken, değişen 6446 sayılı kanunun 17/10. maddesine göre de mahkemelerin yetkisi, bu davaya konu edilen bedelleri belirleyen Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı hale gelmiş olup tarifeler içinde bulunan ve maliyet unsuru haline getirilen kayıp-kaçak bedeli gibi vs. bedellerin EPDK kararıyla abonelerden alınıp alınamayacağı konusundaki ihtilafın sonlandırılmış olduğu, davacı taleplerine göre bakılan davanın konusuz kaldığı , ancak davanın açılma tarihine göre hangi tarafın haklı olduğunun tespitinin yapılarak oluşacak sonuca göre yargılama giderleri hakkında buna göre bir karar verilmesi gerektiği-