KHK'nin yürürlükten kalkmasının, kaldırılan ya da değiştirilen yasanın geri gelmesi sonucunu doğurmayacağı, aksine hukuki boşluk doğuracağı, bu aşamada, KHK'lerin ilişkin olduğu kanun hükümlerinin uygulanabilirliğinin askıya alındığından söz edilemeyeceği, bu nedenle davada uygulanacak olan Bankalar Kanunu'nun 69. maddesi, 512 ve 538 sayılı KHK'ler ile değiştirilmiş ve daha sonra bu KHK'ler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olduğundan, söz konusu yasanın 69. maddesinin yeniden kendiliğinden yürürlük kazanamayacağı, bu yönde hukuki boşluğun doğacağı, hakimin önüne gelen uyuşmazlığı çözmek zorunda olduğu, uyuşmazlığa uygulanacak bir kural olmadığı takdirde, hakimin kanun koyucu gibi hareket etmek zorunda olduğu, hakimin yasa boşluğunu doldururken takip edeceği yolun, kanun koyucu gibi hareket etmekten ibaret olduğu, bu durumda hakimin, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tespit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip; hayatın ihtiyaçlarını karşı
Borçlunun bankadaki alacağının ve mevduatının haczinin, menkul haczi gibi yapılacağı, haciz tutanağı düzenlenmesi için bankaya gitmeye gerek bulunulmadığı, haciz tutanağının icra dairesinde düzenlenmesi ile borçlunun bankadaki mevduatının haczedilmiş olacağı, daha sonra bankaya «haciz ihbarnamesi» veya «haciz müzekkeresi (yazısı)» gönderilebileceği–
Rehin açığı belgesine dayanarak iptal davası açılamayacağı–
Muhatabın tebligat adresinde bulunmaması halinde tebliğ memurunun adreste bulunmama nedenini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatmasının, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazıp imzalamasının gerekeceği, somut olayda, davalının hangi nedenle adreste bulunmadığının ihtarnamenin tebliğine ilişkin belgede tevsik edilmediği, bu durum karşısında davalıya usulüne uygun tebliğ edilmiş temerrüt ihtarından söz edilemeyeceği, tahliye davasının reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus dikkate alınmadan davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olacağı-
Takip dayanağı ilamın, kira sözleşmesine dayanmayıp, 'fuzuli işgal nedeniyle el atmanın önlenmesi'ne ilişkin olması halinde, olayda İİK'nun 276. maddesinin değil, 26 vd. maddelerinin uygulanması gerekeceği–
Davacı şirketin, inşaat ruhsatını aldığı binayı, davalı ASKİ Genel Müdürlüğüne su abonesi olmadan teslim ederek bu suretle amir hükümlere aykırı hareket ettiği, bu nedenle davacı şirketin menfi tespit isteminin reddinin yerinde olacağı-
Taraflar arasındaki istihkak davasında, haciz, borçlunun babası olan davacı 3. kişi ile borçlunun birlikte bulundukları ve kredi sözleşmesinde gösterilen adresteki evde yapıldığından, mülkiyet karinesinin alacaklı yararına olacağı, bu yasal karinenin aksini 3. kişinin kesin ve inandırıcı delillerle ispat etmesinin gerekeceği-
Müddeabihe dahil olmayan icra inkâr tazminatı üzerinden de karar ve ilam harcı alınamayacağı–
Takibe konu bonoların davalı keşideci tarafından ödenmemesi üzerine dava dışı hamil tarafından önce davalı ve sonra da davacı ciranta aleyhine icra takibine geçildiği, borcun davacı tarafından alacaklıya ödendiği ve rücu belgesi alındığı, bu durumda, davalının ödeme tarihine kadar işlemiş faizden sorumlu olduğu kabul edilerek, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerekeceği-
Davacının icra takibi sırasında alacağını Fransız Frangı olarak belirtip harca esas olmak üzere de Türk Lirası karşılığını gösterdikten sonra kur farkından kaynaklanan haklarını da saklı tutmuş olması nedeniyle «davacının, BK. 83 (şimdi; TBK. mad. 99) uyarınca seçimlik hakkını Türk parası olarak istemiş olduğu» sonucuna varılamayacağı–