30.11.2002 tarihli serbest meslek makbuzundan daha sonra, 25.12.2002 günlü para alma makbuzunun düzenlenmiş olması karşısında, davacı tarafından ileri sürüldüğü şekilde, davalının ücret ödemelerini aylık olarak düzenli bir şekilde yapmadığı, davacıya para makbuzu karşılığı ödeme yapıldığı, davacının anılan serbest meslek makbuzunu yıllık ücret alacağına karşılık olarak ve mevzuat öyle gerektirdiği için düzenlediği; bu makbuzun düzenlenmiş olmasının, makbuza konu alacağın bütünüyle ödendiğinin kabulüne yeterli bulunmadığı; dolayısıyla, davalının dava konusu döneme ait ücret borcunun tamamını ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlü bulunduğu ve bu savunmasını tıpkı 25.12.2002 günlü para makbuzu gibi, aynı nitelikteki başka para alma makbuzlarını sunmak suretiyle kanıtlaması gerektiğinin kabul edilmesi gerekeceği-
İcra inkar tazminatının, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırım olduğu, bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olmasının da zorunlu olacağı, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olmasının ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesinin veya bilinmesinin gerekmekte olmasının; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunmasının; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tesbit edebilir durumda olmasının gerekeceği, gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğunun kabul edilmesi gerekeceği-
İhale aşamasında öngörülen ve şartname gereği öncelikle yatırması gereken teminat sözleşmesinin kurulmasından sonra kat’i teminata dönüştüğünden kira borcundan mahsup edilemeyeceği, zira kat’i teminatın güvence parası teşkil edeceği-
6183 sayılı Kanunun 58. maddesi uyarınca açılacak itiraz davasının bir "menfi tespit" davası niteliğinde olacağı, ne var ki; kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra yeni ve ayrı bir menfı tespit davası açılmasına anılan kanun hükümlerinin cevaz vermediği, zira, tahsil edilmesi istenen alacak kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup, sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanmasının istendiği, 6183 sayılı Kanunda, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesine koşut bir hükmün bulunmamış olması karşısında, Yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfı tespit, istirdat davası açamayacağı-
Muaccel bir borcun borçlusunun alacaklının ihtarı ile mütemerrit olacağı, davalı-karşı davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 6.6.2002 tarihli ihtarnamede tebliğ şerhi bulunmamakta, davacı-karşı davalının icra takibinden önce temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediğinin anlaşılamadığı, bu nedenle mahkemece ihtarnamenin tebliğ şerhi, borçlu kooperatifin temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği, talep edilen faiz oranı ile istenen işlemiş faiz miktarı araştırılarak değerlendirilip, sonucuna uygun karar verilmesi gerekeceği-
Takipten sonra uygulanacak temerrüt faizi oranı hususunda hüküm fıkrasında bir açıklık bulunmadığı, bu durumun HUMK.nun 381.maddesi hükmüne aykırı olup bozma nedeni olacağı-
«İmza» itirazına (inkarına) ilişkin uyuşmazlıklarda, ‘imzanın borçluya (davacıya) ait olduğu’ hususunun alacaklı (davalı) tarafından ispat edilmesi gerekeceği, borçludan olumsuzu ispat etmesinin istenemeyeceği—İnkar edilen imzanın borçluya ait olup olmadığının icra mahkemesince saptanamaması halinde, uyuşmazlığın dar yetkili icra mahkemeside çözümlenemeyeceği, bu durumda borçluya olumsuz tesbit davası açma külfetinin yüklenemeyeceği (Bu nedenle de, bu durumda icra mahkemesince «imza itirazının kabulüne» karar verilmesi gerekeceği)—
Alacaklı tarafından borçlu anonim şirket aleyhine başlatılan genel haciz yolu ile takipte örnek 49 ödeme emrinin borçlu şirketin adresinde büroda görevli işçisi Hanifi Çakmak' a tebliğ edildiği, tebligatın usulsüzlüğünü öne sürerek İcra Mahkemesine başvuruda bulunan kişinin ise TTK' nun 317 (şimdi; Yeni TTK. mad. 365) ve müteakip maddelerinde belirtilen temsile yetkili olmayan şirket hissedarı M. B. olduğu, onun tarafından açılmış olan bu davaya şirketi temsile yetkili olanlarca icazet verildiği de belgelendirilmeden mahkemece adı geçenin huzuruyla şikayetin sonuçlandırılmasının isabetsiz olacağı-
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde vadesi sözleşmenin düzenlendiği yıl ve ayı takip eden tarihler esas alınarak uyuşmazlık konusu olmayan asıl alacak miktarı üzerinden hesaplamaya gidilmiş ve toplam borç miktarı belirlenmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporu; yönteme, dosya kapsamına uygun olup, mahkemece bu rapora dayanılarak verilen kısmen kabul kararında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Bir uyuşmazlıkta, alacağa Anayasa’nın 46. maddesinin son fıkrası uyarınca “kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz”in uygulanabilmesi için, ortada hukuken geçerli bir kamulaştırma işleminin bulunması ve kamulaştırma bedelinin dava yoluyla ya da dava konusu edilmeksizin kesinleşmiş olmasının gerekeceği-