Külli halefiyet ilkesi kapsamında abonelik sözleşmelerini devralan şirkete dava açılması gerekirken, abonelik sözleşmesini imzalayan ancak kısmi bölünme suretilye perakende satış faaliyetlerini devreden şirkete karşı dava açılmasının erken açılan dava niteliğinde olduğu- Bölünme ve devralma sürecinin davacı tarafından bilinmemesinin makul bir yanılgı olduğu ve bu yanılgının hasımda yanılgı ya da eksiklik olmayıp temsilcide hata niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği- Mahkemece verilecek bir ara kararla "davanın doğru hasma yöneltilmesi" için davacıya imkân sağlanması gerektiği- "Talep olmadığı için HMK. 124 uygulanamayacağı gibi, temsilcide yanılmadan da bahsedilemeyeceği, davacının iradesinin bizatihi akidi olan ve faturaları da düzenleyen kişiye karşı dava açmak yönünde olduğu, yargılama sırasında verilen dilekçelerle bunun açıkça ifade edildiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Belirsiz alacak davasının "dava şartı" yokluğundan reddedilmesi nedeniyle açılan davada mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesi-
Temyiz aşamasında ilk defa sunulan dekont suretinin yargılamanın başından beri davalının elinde bulunduğunun anlaşıldığı, temyiz aşamasına kadar sunulamama nedeninin açıklanmadığı, delilin sonradan oluşturulmadığı, sonradan delil gösterilebilmesi için HMK. 145'de belirtilen istisnai hâllerin mevcudiyetinin ileri sürülmediği, belgenin sunulmamasının davalının kendi ihmalinden kaynaklandığı, davacının sunulan bu delile içerik olarak karşı çıkmasının sunulduğu tarih itibariyle mümkün olmadığı gözetildiğinde, delili davanın en başından beri var olduğu hâlde yargılama aşamasında ileri sürmeyen davalının, kararın temyizi aşamasında dosyaya yeni delil sunarak bu delil doğrultusunda değerlendirme yapılmasını talep etmesinin mümkün olmadığı- Emsal dosyalarda verilen kararlara göre eldeki davada yol ve yemek ücreti alacaklarının varlığının ispatlandığının kabul edilemeyeceği, bu yönde işyeri uygulamasının olduğunun kabulüne dair yeterli değil olmadığı- Davalı şirket muhasebecisinin posta çeki hesabına ödeme yapıldığı iddia edilerek buna ilişkin PTT makbuzu sunulduğundan, ödeme yapılan kişinin ödemenin yapıldığı tarihte davalı işverenlerden herhangi birinin işçisi olup olmadığının belirlenmesi, davalı işyerinden, ekat belgesi ile ilgili eğitimi vermek ile sorumlu olan kurum ve kuruluşlardan, yapıldığı iddia edilen ödeme ile ilgili bilgi belge temin edilmesi gerektiği-
Ziynet eşyası davalarında, ispat hukuku yönünden öncelikle davacı kadın eşin dava konusu edilen ziynet eşyalarının, cins, sayı, nitelik ve miktar olarak varlığının kanıtlanması gerektiği, bunu ispatlayan kadının ikinci olarak ise; bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini veya bu şekilde elinden alındığına dair bir iddiası yoksa evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerektiği- Başlangıçta, dava dilekçesinde "düğünde takılan tüm hediyeliklerin iade edilmesini" isteyen davacının ve davalının yargılama içerisindeki ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde, "nişan töreninde hediye olarak takılan altın ve ziynet eşyalarının taraflar arasında yarı yarıya paylaşılacağı" konusunda anlaşma bulunduğu, "kendi hissesine düşen kısmın da davalı tarafından alındığını" ileri süren davacının bunu ispatlayamadığı, gider pusulaları ve tanık beyanıyla davalının "yalnızca kendisine ait hediyelikleri bozdurduğunun" ortaya konulduğu, mehir olarak takıldığı belirtilen bilezikler yönünden de davacının "bileziklerin kendisinden zorla alındığını, evden ayrılırken bu nedenle yanında götüremediğini" ispatlayamadığı-
Kanun yoluna başvuru harcı yatırılmak suretiyle süre tutum dilekçesi veren davacı, gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra süresi içinde sunduğu karar düzeltme talepli dilekçesinde; yerel mahkeme kararının bozulmasını gerektiren sebeplerin bildirildiğinden, dilekçe başlığında "karar düzeltme talebi" yazılmışsa da, özü itibariyle direnme kararına karşı verilen temyiz dilekçesi niteliğinde olduğu- İnanç sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanması gerektiği- Yazılı belge ile akdi ilişkinin varlığını kanıtlayamayan davacı açıkça yemin deliline dayandığından, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ile yargılamanın sevk ve idaresi çerçevesinde, mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği- 03.03.2017 T. 2/1 s. İBK kararının HMK'nın yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olan davalarda tarafların dava ve cevap dilekçeleri ile delil listelerinde "sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller" gibi ibarelerin bulunması hâlinde, tarafların yemin deliline başvurmuş sayılamayacakları ve bu kapsamda hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafa "yemin teklifinde bulunma hakkı"nı hatırlatamayacağı hususunda olduğu, somut olayda bu İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma imkanının bulunmadığı- "Yürürlükten kalkan HUMK 344'de düzenlenen yemin; taraf yemini ve re'sen yemin olarak ikiye ayrılmış iken, HMK'nın 227. maddesinde tarafın karşı tarafa yemin teklifinin düzenlendiği, buna göre delil listesinde yemin deliline dayanan tarafın iddia veya savunmasına dayanak yaptığı bir vakıayı yemin ile ispat etmek istiyorsa bizzat kendisinin karşı tarafa yemin teklif edeceğini bildirmesi gerektiği, hâkimin ispat yükü kendisine düşen tarafın iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıaları ispat edememesi durumunda karşı tarafa yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının taraflarca getirilme ilkesine (HMK 25) aykırı olduğu, hâkimin yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının "hâkimin davayı aydınlatma ödevi" (HMK 31) kapsamında olmayıp iddia ve savunmanın ispatına ilişkin bir husus olduğu; tarafların iddia ve savunmasına dayanak yaptıkları vakıaları hangi delille ispat edeceklerini bildirmek zorunda oldukları (HMK. 194/2), iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususunun (HMK. 119-f) dava dilekçesinde, savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususunun (HMK. 129-e) cevap dilekçesinde gösterilmesi gerektiği, tarafların iddia ve savunmasına dayanak yaptığı vakıalardan bir yada birkaçını veya tamamını doğrudan karşı tarafa yemin teklif etmek suretiyle ispat edeceğini bildirmediği sürece, hâkimin davaya müdahale sayılacak şekilde taraflardan birine karşı yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının hâkimin tarafsızlığı ve HMK'nın düzenlediği taraf yemini ile bağdaşmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Enjeksiyona bağlı düşük ayak sekelinin oluşması sonrasında tıbbi uygulama hatası iddiasıyla açılan tazminat davasında mahkemece yapılan incelemenin yeterli olup olmadığı- Aydınlatılmış onamın alınmasının gerekip gerekmediği-
Gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlığın üzerinde durulması, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönlerin yani sübjektif unsurun derinliğine araştırılıp incelenmesi gerektiği- Ön inceleme duruşmasında dayanılan hukuki sebebin belirtilmediği, bu hususun davacıdan sorularak tespit edilmediği davada; taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın hile ve gabin hukuksal nedenine dayalı olduğu kabul edilerek, bu yönlerden araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafın dava dilekçesinde davalının adresini göstermiş olması, bu nedenle dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurun dilekçede belirtilmiş olduğu göz önüne alınarak davalının tebligata yarar açık adresinin mahkemece araştırılması sonucu tespit edilen adreslere yapılan tebligatın da iade geldiği anlaşıldığından, artık ilanen tebliğ hususunun düşünülmesi ve sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekeceği- İİK'nun 282/1. maddesine göre tasarrufun iptali davalarının borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan şahıslar aleyhine açılacağı, dolayısı ile borçlu ile üçüncü kişi arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan, borçlu hakkındaki işbu davanın tefriki ile davanın açılamamış sayılmasına karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkemenin birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremeyeceği- Temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği- Yargıtay'ın tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebileceği- Temyiz dilekçesinin, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerektiği- Somut olay bakımından değerlendirilmesi gereken ilk hususun, davalı vekilinin uygulamada “süre tutum” adı verilen dilekçe ile gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra gerekçe içeren temyiz dilekçesini vereceğini belirttiği, gerekçeli kararın tebliğine rağmen temyiz gerekçelerini içeren temyiz dilekçesi ibraz etmediği dikkate alındığında, temyiz incelemesinin hangi çerçevede yapılması gerektiği olduğu- Uyuşmazlık konusu olayda davalı vekilince herhangi bir somut temyiz sebebinin bildirilmediği gözetildiğinde, sadece kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak temyiz incelemesinin gerçekleştirilmesi gerektiği-
Dava dilekçesinde ipoteğin terkini talebinin dayanağı olarak "borcun ödendiği" vakıasına değil, "baştan itibaren ipotek tesisinin geçersiz olduğu" vakıasına dayanıldığı gözetildiğinde, davanın TMK 883 uyarınca "ipoteğin terkini" davası olarak değil, "İİK. 150 uyarınca borçlu bulunmadığının tespiti davası olarak nitelendirilmesi" ve buna göre çözüme kavuşturulması gerektiği- İİK’nın 150. maddesinin eldeki davaya uygulanmasının, taleple bağlılık ilkesine aykırılık oluşturmayacağı- İpotek, "muris ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkinin teminatı" olarak tesis edildiğinden, murisin ölüm tarihi itibariyle davalı şirkete borcu olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmekte ise de, davalı vekilinin "ipoteğin, dava dışı üçüncü bir kişinin borcu için tesis edildiğine" ilişkin beyanı da gözetilerek, ipotek tesisine ilişkin vekâletnamede vekile tanınan yetkiler de gözetilmek suretiyle varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerektiği- Mahkemece ipotek tesisinin hukuken geçerli olup olmadığı tartışıldıktan sonra, bu ipoteğe bağlı olarak yapılan icra takibi nedeniyle davacıların borçlu olup olmadıklarının hakkında bir karar verileceği- "Davalı vekilinin beyanı karşısında bozma kararında belirtildiği gibi bir araştırma yapılmasına gerek olmadığı, davalı tarafça sunulan cari hesap ekstrelerine göre ipoteğin üçüncü bir kişinin borcu için tesis edildiği, ikrar kesin delil olduğundan davanın kabulünün gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-