Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK. nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Tapu kayıt maliki değişmiş bulunduğundan davanın yeni malike yöneltilerek neticelendirilmesinin gerekeceği, bu bakımdan HMK.nun 125 (HUMK.nun 186. m.) maddesi gereğince davacıya seçimlik hakkının sorulmak suretiyle davanın ya mülkiyet hakkı bakımından yeni malike ya da davanın tazminat isteğine dönüştürülüp önceki malikine karşı devam ettirilip sonuçlandırılması gerekir ise de, eldeki davanın kıyı kenar çizgisi nedeniyle kamu düzenini ilgilendirmesi sebebiyle, davanın mülkiyet hakkı yönünden yeni kayıt malikine yöneltilerek, davaya katıldığı takdirde delillerini sunması konusunda kendisine süre ve imkan tanınması, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu 265 ada 29 parsel 13.11.1998 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında belgesizden devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup, kimse tarafından tasarruf edilmediği, hiçbir kamu kurumuna tahsis edilmediği, ancak kullanıldığı takdirde ekonomik yarar sağlanabileceğinden ham toprak vasfı ve 13,916.00 m2 yüzölçümü ile Hazine adına tespit edildiği, tutanak itiraz edilmeksizin 08.10.1999 tarihinde kesinleşerek tapu kaydının oluştuğu, mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve incelemenin taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğini belirlemekten uzak olduğu gibi hüküm vermeye de yeterli bulunmadığı-
Zilyetlik maddi olaylardan olup, yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Kadastrodan önce tapuda kayıtlı bulunmayan taşınmazlar menkul mal niteliğinde olup, bu taşınmazların satış ya da bağışlanmasına ilişkin sözleşmelerin herhangi bir şekle tabi olmadığı, menkullerde mülkiyetin geçmesi için satış işleminin yanında menkulün zilyetliğinin de alıcıya ya da bağışlanana devredilmesinin gerekeceği, MK. nun 763/1. fıkrasında, “..taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir.” belirtildiği-
Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK.’ nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Çünkü davacı Hazine, belirtilen Kanun maddeleri uyarınca iptal ve terkin isteğinde bulunmamış, özel mülkiyete konu olacak biçimde iptal ve adına tescil isteğinde bulunmuştur. HMK.’nun 26 maddesi gereğince hâkim istekle bağlı olup, ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. Bu ilkeyi gözardı eden mahkeme hükmünün, hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Dava, kadastro öncesi kazanmayı sağlayan zilyetlik, harici satın alma ve eklemeli zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.’nun 713/1 ve 3402 sayılı kadastro Kanunun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Davacı dava konusu parselin davalı tarafından kendilerine satıldığını davalı ise miras bırakan satıcının akli dengesinin yerinde olmadığını savunmuştur. Bu durumda mahkemece bu iddianın hadise şeklinde incelenerek oluşacak sonuca göre esasa girip girmemeye karar vermesi gerekirken bu hususta yeterli araştırma yapmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.’nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca açılan tescil isteğine ilişkindir. TMK.’nun 713/3. fıkrası uyarınca, Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi durumunda bulunan taşınmazın içinde bulunduğu köy kanuni hasım durumunda bulunmaktadır. Bu nedenle taşınmazın sınırları içerisinde yer aldığı köy Tüzel Kişiliğine davanın yöneltilmesi, böylece taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan yazılı biçimde hüküm kurulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-