Dava konusu tarla vasfındaki taşınmaz 12.080,00 metrekare olup, 10.02.2012 tarihli bilirkişi H. Yamak'ın raporunda belirtilen yeni kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan B harfi ile gösterilen 609,13 metrekarelik kısmının iptali gerekirken, mevcut kıyı kenar çizgisi ile yeni kıyı kenar çizgisinin çakıştığı alan olan C harfi ile gösterilen 482,72 metrekarenin iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi gereğince miras bırakan ile tüm mirasçılar bakımından miktar araştırması yapılması, belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü'nden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı işleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğü'nden, zilyetliğe dayalı tescil dosyalarının ise bulundukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden değerlendirilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın davacının babasından kaldığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda öncelikle davacının taraf ehliyetinin sorgulanması oluşacak sonuca göre esasa girilip girilmemesine karar verilmesi gerekirken bu husus açıklığa kavuşturulmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Dava konusu yerler köylüler ile belde halkı tarafından yaz aylarında toplanan kayısıların kurutulduğu alanlar (sergi alanları) olup, orta malı niteliğinde kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden olup, TMK.’nun 999. maddesi gereğince, özel mülkiyet konusu olabilecek biçimde tapuya tescil edilemeyecek yerlerdendir. Bu nedenle bu tür yerlerin zilyetlikle edinilmeleri olanağı bulunmadığından davacının isteminin tümden reddi gerekirken yazılı şekilde kimi parseller yönünden kabulüne karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Ziraatçi bilirkişi M. Üstüntaş tarafından düzenlenen 06.04.2012 tarihli rapora göre; çekişme konusu taşınmazda uzun yıllardan beri ekim, dikim yapılmadığı, üzerinde bir kısım ağaç ve ağaççıklar ile çalılıkların ve geniş yapraklı yabancı otların bulunduğu, mera niteliğinde olduğu, kaldı ki, davacının murisinin öldüğü 1948 yılından itibaren söz konusu yer üzerinde zilyetlik ve tasarrufunun bulunmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.’nun 713/1,999, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, kimi parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmişse de; dava koşulu üzerinde durulmadığı gibi, yapılan araştırma ve incelemede hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Eksik araştırma ve soruşturmaya dayanan hükmün, hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Mahkemece, her ne kadar, işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında tapu kayıt malikine herhangi bir şekilde ve yolla tebligat yapılmamış, yargılama sırasında dahi, dava kendilerine yöneltilmemiş ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece, davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır. Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz (HGK.nun 22.02.2012 Tarih, 2011/8-763 E., 2012/85 sayılı kararı).Bu eksiklik giderilmeden davanın esası hakkında karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-