Dava konusu taşınmaz davalılara kök murisleri babalarından kalmış olup, babanın ölümünden sonra geriye davalılar ve davalıların annesi kalmış olup, davalılarla birlikte anneleri de mirasta hak sahibidir. Her ne kadar davalılar miras paylarını davacılara satmış iseler de annelerinin sağlığında ondan düşecek payları satıp devretmeleri olanağı TMK. md.678 uyarınca mümkün olmadığından, mahkemece sadece davalılara babalarından kalan pay üzerinden karar verilmesi gerekirken bütün mirasçıları kapsayacak şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Vergi kayıt miktarı 11.950 m2 olduğuna ve vergi kayıt miktarı kadar yer revizyon gördüğü parsellerle kayıt maliklerinin mirasçıları adına tespit ve tescil edildiğine göre, dava konusu taşınmazın miktar fazlasının göl sahasından edinildiğinin kabulü ile davanın reddine karar vermek gerektiği-
Murisin ölüm tarihine göre taşınmazın miras bırakanın terekesine dahil olduğu, TMK.nun 640/2 ve 702/2 maddelerine göre, mirasçıların terekeye elbirliği ile sahip oldukları ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri, elbirliği mülkiyeti devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliği ile karar vermelerinin gerekeceği, dava açmak da tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin terekeye dahil bir malın tapusunun iptaline ve kendi adına tescili isteğine ilişkin dava açması mümkün olmadığı gibi bu yönde bir davaya diğer mirasçıların oluru ile devam edilmesinin de mümkün olmadığı-
Kural olarak; özel mülkiyete konu olmayan ve kamu malı niteliğinde bulunan yerlerin Hazineye ait olacağı, ancak, 16/A maddesinde yazılı olduğu üzere, “çeşme, kuyu, yunak vs..” gibi yerlerin kayıt, belge veya özel kanunlarına göre, Hazine, Kamu Kurum ve Kuruluşları, İl, Belediye, Köy veya Mahalli İdari Birlikleri adına tespit olacağının yazılı olduğu-
İmar Planı olmayan yerlerde paylı mülkiyette dâhil bir taşınmazda pay sahiplerinin üzerlerin de kayıtlı bulunan paylarını ufak parçalara bölerek satışları 3194 sayılı İmar Kanunun 18/son fıkrası gereğince engellenmiştir. Kanunun amacı çarpık yapılaşmayı önlemektir. İmar Kanunu bir kamu yasası olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden, kendiliğinden göz önünde tutulur. Bu nedenle bir payın ufak parçalara bölünerek satılması imar planı olmayan yerlerde anılan Kanun hükmüyle yasaklanmış bulunduğundan 3194 sayılı kanunun 18/son fıkrası uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16. maddesi hükmüne göre taşınmazın yol, boşluk, meydan ve köprü gibi orta malları haritasında gösterilmekle yetinileceği, taşınmazın haritasında yol ve boşluk olarak gösterilmesi bir kadastro işlemi olup kadastro tutanağı düzenlenmediği için böyle bir işlemin tespit dışı bırakma işlemi niteliğinde olduğu, böyle bir yerin TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddesi hükümlerine göre tapuya tesciline karar verilebilmesi için Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre haritasında yol olarak gösterildiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarruf edilmiş olmasının gerekeceği-
Mahkemece yapılacak işin; dava konusu edilen ve paftasında yol olarak gösterilen taşınmaz bölümünün yüzölçümünün fen elemanı tarafından tespit edilmesi, dava tarihindeki değeri ise, yerel bilirkişilerden sorularak belirlendikten sonra dava tarihindeki taşınmazın değerine göre mahkemenin görevli olup olmadığı konusunda bir karar vermek olduğu-
Dava konusu 343 ada 3, 350 ada 52 ve 351 ada 35 sayılı parsellerin içerisinde bulunan çeşmelerin çevreleriyle birlikte bir bütünlük oluşturduğu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/A maddesinde sayılan kamuya ait hizmet mallarından sayılan yerlerden bulunduğu, sadece çeşmenin çevresindeki boşluklardan ayırma ve kullanma olanağının bulunmadığı, söz konusu bütünlüğü bozabileceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-