2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 363 ve 364. maddelerinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılmasının zorunlu olduğu, bu açıklama doğrultusunda, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmemesi nedeniyle, temyiz süresinin tebliğden itibaren başladığının kabulü gerektiği, gerekçeli kararın davalı tarafa tebliğ edilmediği, dolayısı ile temyiz süresinin henüz başlamadığı anlaşılmakla Bölge Adliye Mahkemesince işin esasının incelenmesi gerekeceği-
İcra mahkemesi kararının tefhimi üzerine istinaf dilekçesini verdiği halde, icra mahkemesi kararının tebliğ edildiği tarihten sonra istinaf gerekçelerini içeren dilekçe verilmemesi durumunda, Bölge Adliye Mahkemesinin, istinaf dilekçesini reddetmeden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzeni ile sınırlı inceleme yapması gerektiği- İncelenen mahkeme kararında kamu düzenine aykırılık tespit edilmez ise, işin esasına dair inceleme yapılmış olacağından, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği, istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekeceği-
İcra mahkemesince verilen kararın alacaklı vekiline duruşmada tefhim edildiği, alacaklı vekilinin İİK’nin 363. maddesi uyarınca süresi içinde, HMK’nın 342/3. maddesine uygun olacak şekilde istinaf dilekçesini verdiği halde, icra mahkemesi kararının tebliğ edildiği tarihten sonra istinaf gerekçelerini içeren dilekçe vermediğinin görüldüğü, bu durumda, Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak işin, HMK’nın 342/3.maddesinde belirtildiği üzere, istinaf dilekçesini reddetmeden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzeni ile sınırlı inceleme yapmak olduğu, şayet, incelenen mahkeme kararında kamu düzenine aykırılık tespit edilmez ise, işin esasına dair inceleme yapılmış olacağından, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği, istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekeceği, o halde, Bölge Adliye Mahkemesince, süresinde istinaf (süre tutum) dilekçesi verildiği halde, incelenen ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunmadığı tespit edildiğine göre, HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince, istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekirken, usulden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İcra mahkemesince verilen kararın borçlu vekiline 23.11.2016 tarihli duruşmada tefhim edildiği, borçlu vekilinin İİK’nun 363. maddesi uyarınca süresi içinde 30.11.2016 günü, HMK’nun 342/3. maddesine uygun olacak şekilde istinaf dilekçesini verdiği, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının, borçlu vekiline 12.12.2016 tarihinde tebliğ edildiği halde borçlu vekilinin istinaf gerekçelerini içeren dilekçesini sunmadığı görüldüğünden, bölge adliye mahkemesince yapılacak işin, HMK’nun 342/3.maddesinde belirtildiği üzere, istinaf dilekçesini reddetmeden, HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzeni ile sınırlı inceleme yapmak olduğu, şayet, incelenen mahkeme kararında kamu düzenine aykırılık tespit edilmez ise, işin esasına dair inceleme yapılmış olacağından, HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği, istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekeceği, o halde, bölge adliye mahkemesince, süresinde istinaf (süre tutum) dilekçesi verildiği halde, incelenen ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık bulunmadığı tespit edildiğine göre, HMK’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince, istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekirken, HMK’nun 352. maddesi gereği usulden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Şikayetçinin icra mahkemesine başvurusuna göre uyuşmazlık; satış talebi hakkında karar verilmesi üzerine icra müdürlüğünce ceza dosyasının bekletici mesele yapılması kararının iptali talebi olduğu, ayrıca İİK 363. md. ilişkin olup, bu kararın anılan yasa hükümleri uyarınca kesin olduğu, İİK'nun 365/3. maddesi gereğince istinaf isteminin reddine karar verilmesi gerektiği-
Şikayetçi tarafından fazladan ödendiği belirtilen miktara, ödeme tarihinden itibaren; iadenin sağlanması amacıyla alacaklıya muhtıra gönderilmesine yönelik talep tarihine kadar olan dönem için işletilebilecek yasal faiz miktarının İİK.m.363/1'de belirtilen sınırı geçmemesi halinde mahkeme kararının temyiz kabiliyetinin olmadığı-
Mahkeme kararında, temyizi kabil bir hükmün kesin olarak verildiğinin yazılı bulunmasının, bu kararın temyiz incelemesinin yapılmasına engel olmadığı- En yüksek banka mevduat faiziyle tahsiline karar verilen alacaklar bakımından, mahkemece yapılacak işin; tarafların bildirdikleri bankalardan, hakkın doğum tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde, bankalarca mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranının sorulması, hakkın doğum tarihinden itibaren takip tarihine kadar istenebilecek faiz miktarının bilirkişiye hesaplattırılması şeklinde olması gerekeceği-
Davanın, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkin olup, anılan Kanun'un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulüne tabi olduğu- 09/06/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 02/03/2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun'la değişmeden önceki 363. maddesine göre icra mahkemesinin nihai kararlarının tefhim veya tebliğinden itibaren 10 gün içinde temyiz edilebileceği, maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılmasının zorunlu olduğu, bu nedenle, bir tefhim varsa temyiz süresinin tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı, temyize konu olayda, 24.02.2017 tarihli tefhimin Kanun'da açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemeyeceği-
İİK. mad. 363/1 uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gün olduğu-  Hükme ilişkin tüm hususlar gerekçesi ile birlikte tefhim ile açıklanmazsa, temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı- "Borçlu şirketin haciz adresinde kurulduğu, iki kurucu ortağın borcun doğum tarihinden önce hisselerini devrederek borçlu şirket ortaklığından ayrıldıkları, 3. kişi şirketin ise borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinde kurulduğu, her iki şirketin faaliyet alanlarının aynı olduğu, borçlu şirketin borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinden taşındığı, buna göre her iki şirketin belli bir süre haciz adresinde birlikte faaliyet gösterdikleri, dava konusu haciz esnasında yapılan evrak araştırmasında borçlu şirket adına başka bir takip dosyasına ilişkin haciz tutanağı ve kartvizitler bulunduğu, vergi yoklama fişlerine göre her iki şirketin aynı telefon numaralarını kullandıkları, yoklama fişinde haciz adresi iş yerinin asıl kiracısının borçlu şirket olduğunun, 3. kişi şirketin faaliyet göstereceği alanın ise borçlu şirketten kiralandığının, 2011 yılı 2. ayından itibaren ise tamamen 3. kişi şirketin faaliyet göstereceğinin, ... tarihli 3. kişi şirketin muhasebe sorumlusunun imzasını taşıyan yoklama fişinde ise, iş yerinin borçlu şirketten kiralandığının, 3. kişi şirketin borçlu şirketin bir alt kolu olarak faaliyet gösterdiğinin, çalışan işçilerin borçlu şirket tarafından sigortalı olduğunun, 3. kişi şirketin beyanda bulunan muhasebe sorumlusu dışında sigortalı işçisinin olmadığının, borçlu şirketin haciz adresinin 30 m2'lik kısmında faaliyetine devam ettiğinin beyan edildiği, ... tarihli yoklama fişinde beyanı bulunan muhasebe sorumlusunun tanık olarak dinlendiği, tanığın '3. kişi şirketin borçlu şirket ile aynı işçiler, aynı makineler ve aynı işe devam ettiğini' beyan ettiği" ve bu kapsamda İİK. mad. 97/a uyarınca, mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, ispat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip davacı 3.kişinin, karinenin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamadığı; istihkak iddiasının, alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı olarak ileri sürüldüğünün ve muvazaalı işlemler yapıldığının kabulü gerektiği-