Tasarrufun iptali davasının 'alacağın gerçek olmaması' nedeniyle ile 'ön koşul yokluğundan reddine' karar verildiğine göre, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
İİK'nun 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da"iyiniyet kurallarına aykırılık"nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gerektiği- Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği-
Taraf teşkilinin yargılamanın her aşamasında res'en dikkate alınması gerektiği- Tapu kayıtlarına göre, kararda yer alan bağımsız bölüm ile davanın tarafları arasında bir uyumsuzluk bulunmadığı- HMK 31 gereğince davacı vekilinden dava konusu yapılan bağımsız bölüm ve hangi borçlu ile ilgili olarak davanın açıldığının sorulup bu hususun net olarak açığa kavuşturulmasından sonra, gerektiğinde ıslah sureti ile dava dilekçesinde dava konusu bağımsız bölüm ile ilgili olarak varsa maddi hatanın düzeltilmesi ve belirtilecek dava konusuna göre taraf teşekkülünün sağlanması, eksik harç varsa tamamlatırılarak karar verilmesi gerektiği-
Alacağın tamamının ödenmiş olması halinde, konusu kalmayan tasarrufun iptali davası hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerekeceği-
Çıplak mülkiyetin devrine ilişkin tasarruf ile tasarrufun iptali davasının açılış tarihi arasında beş yıllık hak düşürücü süre geçmiş olduğundan, çıplak mülkiyet devrine ilişkin davanın reddinin isabetli olduğu- İntifa hakkının devri veya çıplak mülkiyet sahipleri lehine feragat edilmesi halinde, anılan tasarrufun iptale tabi olacağı- Dava konusu taşınmazın kargir apartman olmayıp "lokanta" olduğu anlaşılmakla, dava konusu bu tasarruf yönünden değerlendirme yapılarak (davalıların baba-oğul, karı-koca oldukları tasarruf konusunun iş yeri olduğu hususları da gözetilerek) karar verilmesi gerektiği- "Davalı borçlu ile diğer davalı eşin boşanmış olması, bu konuda davalı borçlu eşin ağır ceza mahkemesinde diğer davalı tarafından şikayet edilmiş olması nedeniyle mal kaçırıldığının kabul edilemeyeceği" gerekçesiyle "tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bononun, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı- Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemeyeceği- Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği- 
Tasarrufun iptali davalarıyla ilgili olarak İİK'nun 281/2 maddesinde kendine mahsus ihtiyati haciz düzenlemesi olduğu-
Tasarrufun iptali davalarında verilmesi gereken hukuki korumanın 'ihtiyati tedbir kararı' olmayıp şartların varlığı halinde kıyasen uygulanması gereken İİK'nun 281/2 madde gereğince 'ihtiyati haciz' olduğu-İhtiyati haciz kararları esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin karar olduğu- Diğer bir anlatımla ihtiyati haciz, devam etmekte olan dava sonunda davacının hükmedilecek alacağının tahsilini garanti altına almak için davalının mallarına geçici olarak el konulması olduğu-Mahkemelerce verilen ihtiyati tedbir kararlarının aslında ihtiyati haciz mahiyetinde sayıldığı ve hüküm kesinleşinceye kadar bir sınırlama yapılmaması gerektiği şeklinde Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin tarafından istikrarlı bir uygulamasının da mevcut olduğu- Bu nedenle tasarrufun iptali davalarında ihtiyati tedbir talebinde bulunulsa dahi, bu istemin ihtiyati haciz talebi olarak (İİK.md.281) değerlendirilmesi gerekeceği-Yaklaşık ispat durumundan ise, hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu göz ardı edemeyeceği-
5766 sayılı Kanunun 11/c md. ile değiştirilen 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 123/son maddesindeki varlık yönetimleri için harç istisnasının yurt dışından alınacak kredilerin geri dönüşümü ile ilgili işlemlerle sınırlı olmak üzere uygulanması gerekeceği- Davacı varlık yönetimi tarafından açılan davanın niteliğine göre F1 Yönetim A.Ş. harçtan muaf olmadığından maktu 35.90TL karar harcı alınarak davanın esası hakkında karar verilemeyeceği-
HMK'nın 33.maddesine göre hakimin, Türk Hukukunu resen uygulamak zorunda olduğu; bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu- Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu bulunmadığı- Başka bir ifade ile hakimin, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlü olduğu- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1. ve 2. maddesi kıyasen uygulanarak 'iptal ve tescile gerek olmaksızın' davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği-