Çıplak mülkiyetin devrine ilişkin tasarruf ile tasarrufun iptali davasının açılış tarihi arasında beş yıllık hak düşürücü süre geçmiş olduğundan, çıplak mülkiyet devrine ilişkin davanın reddinin isabetli olduğu- İntifa hakkının devri veya çıplak mülkiyet sahipleri lehine feragat edilmesi halinde, anılan tasarrufun iptale tabi olacağı- Dava konusu taşınmazın kargir apartman olmayıp "lokanta" olduğu anlaşılmakla, dava konusu bu tasarruf yönünden değerlendirme yapılarak (davalıların baba-oğul, karı-koca oldukları tasarruf konusunun iş yeri olduğu hususları da gözetilerek) karar verilmesi gerektiği- "Davalı borçlu ile diğer davalı eşin boşanmış olması, bu konuda davalı borçlu eşin ağır ceza mahkemesinde diğer davalı tarafından şikayet edilmiş olması nedeniyle mal kaçırıldığının kabul edilemeyeceği" gerekçesiyle "tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bononun, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli olmadığı- Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemeyeceği- Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
5766 sayılı Kanunun 11/c md. ile değiştirilen 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 123/son maddesindeki varlık yönetimleri için harç istisnasının yurt dışından alınacak kredilerin geri dönüşümü ile ilgili işlemlerle sınırlı olmak üzere uygulanması gerekeceği- Davacı varlık yönetimi tarafından açılan davanın niteliğine göre F1 Yönetim A.Ş. harçtan muaf olmadığından maktu 35.90TL karar harcı alınarak davanın esası hakkında karar verilemeyeceği-
Tasarrufun iptali davalarında verilmesi gereken hukuki korumanın 'ihtiyati tedbir kararı' olmayıp şartların varlığı halinde kıyasen uygulanması gereken İİK'nun 281/2 madde gereğince 'ihtiyati haciz' olduğu-İhtiyati haciz kararları esas hakkında kesin bir kanaat oluşmadan ve tam bir ispat aranmadan verilen geçici nitelikte hukuki korumaya ilişkin karar olduğu- Diğer bir anlatımla ihtiyati haciz, devam etmekte olan dava sonunda davacının hükmedilecek alacağının tahsilini garanti altına almak için davalının mallarına geçici olarak el konulması olduğu-Mahkemelerce verilen ihtiyati tedbir kararlarının aslında ihtiyati haciz mahiyetinde sayıldığı ve hüküm kesinleşinceye kadar bir sınırlama yapılmaması gerektiği şeklinde Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin tarafından istikrarlı bir uygulamasının da mevcut olduğu- Bu nedenle tasarrufun iptali davalarında ihtiyati tedbir talebinde bulunulsa dahi, bu istemin ihtiyati haciz talebi olarak (İİK.md.281) değerlendirilmesi gerekeceği-Yaklaşık ispat durumundan ise, hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu göz ardı edemeyeceği-
Tasarrufun iptali davalarıyla ilgili olarak İİK'nun 281/2 maddesinde kendine mahsus ihtiyati haciz düzenlemesi olduğu-
HMK'nın 33.maddesine göre hakimin, Türk Hukukunu resen uygulamak zorunda olduğu; bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu- Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu bulunmadığı- Başka bir ifade ile hakimin, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlü olduğu- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nun 283/1. ve 2. maddesi kıyasen uygulanarak 'iptal ve tescile gerek olmaksızın' davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekeceği-
Davanın, İİK 277 vd. maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davası olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerektiği-Bu ön şartların bulunması halinde İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği-
Yerel mahkemece yapılan tasarrufun iptali davasının yargılama sırasında hisse senetlerinin gerçek değerinin belirlenmesi yönünde bir işlem yapılmamış ise de, istinaf yargılaması sırasında icra takip dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında dava konu hisse senetlerinin değeri belirlenmiş olup takip dosyası alacağı gözetildiğinde, her ne kadar hisse devrinin gerçekleştiği 2015 yılı itibari ile hisse değeri belirlenmemiş ise de, 2018 yılı değerleri dikkate alındığında, dava değeri kesinlik sınırında olmadığından Bölge Adliye Mahkemesi ek kararının bozularak temyiz incelemesinin yapılmasının uygun görüldüğü- Harçlar ile ilgili düzenlemeler emredici nitelikte ve kamu düzeni ile ilgili olarak yapılmış olduğundan görevi gereği mahkemeler ve temyiz halinde Yargıtay tarafından da kendiliğinden gözetileceği- Mahkemece, dava konusu hisse senetlerinin devir tarihindeki gerçek değerleri tespit edilerek, ihtiyari dava arkadaşı davalıların herbiri yönünden karşılaştırma yapılmak sureti ile belirlenecek dava değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcının 1/4'ü peşin nispi harç tamamlatılmadan, yargılamaya devam edilerek işin esasının incelenip, karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu-
İtirazın iptalinin kabulüne ilişkin kararın henüz kesinleşmemiş olması halinde, anılan davanın, tasarrufun iptali davasında bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi gerektiği-
İhtiyati tedbir kararı verilebilmesi için tedbir konulması talep edilen mal ya da hakkın dava konusu olması gerektiği- Mahkemece HMK 389. maddesine göre, ihtiyati tedbirin ancak dava konusu edilen şeyler üzerine konulabilmesi nedeniyle, yerinde olmayan ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesine ilişkin ara kararının usul ve yasaya uygun olduğu-