Davalı borçlu tarafından davacı aleyhine açılan menfi tespit davasında "borçlu olmadığının tespitine" dair verilen kararın henüz kesinleşmediği anlaşıldığından, menfi tespit davasının kesinleşmesi beklenerek sonucuna göre tasarrufun iptali davasındaki ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-
Yakın akrabalar arasındaki (borçlunun, kaynının eşine ve kardeşine yaptığı) satışların iptaline karar verilmesi gerektiği- Dava konusu edilen taşınmazda davalı borçlunun murisinden intikal eden 3/16 hissesi olup, yalnızca bu miktar hisseye ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği, borçluya ait olmayan dolayısı ile dava konusu olmayan hissenin de iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu- Dava konusu tasarrufların birden fazla  olduğu (borçlu davalının kendisine ait taşınmaz hisselerini farklı kişilere sattığı) durumlarda, her bir tasarruf için ayrı harç, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilip davalıların sorumlu olduğu miktarın ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği-
Davanın 6183 sayılı kanunun 24 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Tasarrufun iptali davalarının amacının alacaklıların para alacaklarına kavuşmalarını sağlamak olduğu; davanın konusunun tasarruflara konu taşınır ya da taşınmazlar olmadığı, bunlar üzerinde mülkiyet değişikliği gibi bir amaç güdülmediği; bu taşınır ya da taşınmazların cebri icrayla satılması ve alacaklıların alacaklarına kavuşmasının hedeflendiği, yani bu davaların konusunun da para alacakları olduğu, bundan dolayıdır ki İİK'nın 281'inci maddesinde tasarrufun iptali davalarında daha özel bir geçici hukuki koruma tedbiri öngörülmüş olduğu, buna göre mahkemece alacaklının talebi üzerine iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında ihtiyati haciz kararı verilebildiği-
Davalı tarafça ihtiyati haczin itirazen kaldırılması talep edilmiş ise de evrak kapsamı, takip tarihi ve tasarruf tarihleri nazara alındığında, İİK. uyarınca ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için yeterli yaklaşık ispat şartlarının somut durumda gerçekleştiği, temlik sözleşmesi uyarınca dava dışı M.Ş. tarafından davalıya çek ile ödeme yapıldığının belirtildiği, ihtiyati haciz için alacağın varlığının kesin delillerle ispatının gerekmediği, bu itibarla mahkemece ihtiyati haciz kararı verilmesi yerinde ise de somut talebin özellikleri gereği mahkemece dava dilekçesinde belirtilen dava değeri olarak gösterilen ve harcı yatırılan miktar ile sınırlı olarak ihtiyati haciz kararı verilmesi gerekirken, temlik sözleşmesine konu miktarın tamamı üzerinden ihtiyati haciz kararı verilmesinin yerinde görülmediği-
İİK.’nun ihtiyati haciz kararına itiraz ve temyiz başlıklı 265/son fıkrası hükmüne göre; ihtiyati hacze itiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabileceğinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin bu başvuruyu öncelikle inceleyeceğinin ve verdiği kararların da kesin olduğunun belirtildiği, temyize konu kararın da; ihtiyati haciz kararına itiraz üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilmiş olup kesin nitelikte olduğu, kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz dilekçesinin reddine karar verilebileceği-
Davacı şirketin iflasına dair verilen karar kesinleştiğinden, tasarrufun iptali davasında bakan mahkemece, bir ara kararı ile davanın ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonraki bir tarihe kadar durmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği, ayrıca iflasın açılması ile vekilin temsil ve vekalet görevi sona ermiş olması karşısında, iflas idaresinin usulüne uygun tebligatla davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlandıktan sonra ve davaya devam edip etmeyeceği netleştirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu tasarrufun tarafı olan şirketin borçlu ve eşine ait olması, şirketin tasfiye aşamasında olması, borçlunun terekesinin mirasçıların mirası reddetmesi nedeniyle iflas hükümleri gereğince tasfiye aşamasında olması, lehine tasarrufta bulunulan kişilerin borçlunun kardeşi ve eniştesi olması gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde iptali istenen davacının dava konusu alacağının davalı şirketten olan alacağı olarak değerlendirilmesi, taraf delillerinin toplanması tasfiye davasının sonucu beklenerek diğer dava önkoşulları yönünden dosyanın incelenerek varlığı halinde İİK. mad. 278, 279,  280, 283/2 kapsamında değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında aynı konuda görülen ve kesin hükme bağlanan dava olduğunda davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirse de, İİK 277 vdna göre açılan tasarrufun iptali davası ile TBK 19'a dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasının aynı davalar olmadığı-
Tasarrufun iptali davasında ilk derece mahkemesince, dava konusu taşınmazlar üzerine %15 oranında teminat karşılığında, İİK. 265 uyarınca 'itirazı kabul olmak üzere' verilen ihtiyati haciz kararı üzerine davalı-üçüncü kişi tarafından istinaf yoluna başvurulamayacağı, öncelikle ilk derece mahkemesince 'itiraz' olarak değerlendirilmesi, itiraz sonucuna göre, kararın istinaf edilmesi halinde, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesi gerekeceği-
Mahkemece, davalılar bakımından aynı sebebe istinaden davanın reddine karar verilmiş olmasına karşın kendisini vekil ile temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı, ne var ki bu yanılgının giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği-