Borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiği ve menfi tespit davasının, tasarrufun iptâli davasından sonra açıldığı durumlarda, menfi tespit davasının sonucunun, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece bekletici mesele yapılamayacağı - Bankacılık Kanunu'nda -5411 sayılı Kanunun geçici 13. maddesi uyarınca- TMSF tarafından açılan tasarrufun iptâli davalarında aciz belgesi aranması şartının ortadan kaldırılmış olduğu–
İİK.nun 277 vd maddelerine göre açılan tasarrufun iptali davalarında, davalı üçüncü kişinin “borçlu ile alacaklı arasındaki icra takibinin muvazaalı olduğunu” ileri sürmesi halinde, mahkemece bu iddianın incelenmesi gerekeceği, çünkü iptal davasının dinlenebilirlik koşullarından birisinin de tasarrufta bulunan kişinin “borçlu” durumda olması, başka bir deyişle alacaklının gerçekten “alacaklı” sıfatını taşıması gerektiği–
Tasarrufun iptâli davasında, uyuşmazlığın "davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedeniyle, delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilmesi halinde, Tarife hükümlerine göre belirlenecek ücretin yarısına hükmedilmesi" gerekeceği-
Yargılama sırasında takip konusu borcun ödenmesi halinde, mahkemece -"konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilirken- "maktu" karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekeceği-
SSK. prim ve diğer alacaklarının tahsili için 6183 sayılı Kanuna göre borçlular hakkında yapılan takipler nedeniyle, SSK. tarafından açılacak tasarufun iptali davalarında "alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yerdeki (ildeki) iş mahkemesinin yetkili ve görevli" olduğu-
İptal davasının BK. 18 (şimdi; TBK. mad. 19) ya da İİK. 279'a göre terditli (kademeli) olarak açılmış olması halinde, mahkemece HUMK.un 76. (şimdi; HMK.nun 33.) maddesi uyarınca -dava, cevaba cevap ve temyiz dilekçelerinin içeriği dikkate alınarak- davanın İİK. 277 vd. göre açılmış iptal davası olarak nitelendirilip sonuçlandırılabileceği–
Tasarrufun iptali davaları için "yetki" konusunda İcra ve İflas Kanununda özel bir hüküm öngörülmemiş olduğu için -bu davalar "ayni" değil "şahsi" dava olduğundan- yetkili mahkemenin genel yetki kuralını içeren HUMK. 9'a (şimdi; HMK. 6'ya)göre belirleneceği–
HUMK'nun 76. (şimdi; HMK. 33) maddesine göre, bir davada ileri sürülen maddi olgu ve bulguların hukuki nitelendirmesini yapıp ilgili kanun maddesini uygulamanın hakimin doğrudan görevi olduğu–
Temyiz dilekçesinin 15 günlük yasal temyiz süresi geçtikten sonra verilmiş olması halinde, mahkemece ve Yargıtayca "temyiz dilekçesinin (isteminin) reddine" karar verilebileceği-