İptali istenen tasarrufların takip konusu borçtan sonra yapılmış olduğu, 18.8.2011 tarihli haciz tutanağının İİK’nun 105.maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, dava konusu taşınmazların borca mahsuben satılmış olması nedeniyle İİK’nun 279/2, davalı 3.kişilerin borçlunun durumun ve amacının bilebilecek kişilerden olması nedeniyle İİK’nnun 280/1 madde gereğince iptale tabi bulunduğu- Dava konusu taşınmazların davalı borçlunun ipotek borcu nedeniyle banka tarafından yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip sonucu ipotek borcu nedeniyle satıldığı, satışların kesinleştiği ve satış bedelinden davalılara para kalmadığı anlaşıldığından, dava konusu bu taşınmazlar yönünden "davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerektiği-
Davacı tarafından davalı Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü'ne gönderilen satış bedeli ve temlik konusunda bilgi isteme içerikli yazılar 6183 sayılı K. mad. 79 kapsamında gönderilmiş haciz ihbarnamesi niteliğinde olmadığı- Arsa sahipleri ile yüklenici şirket arasındaki sözleşmelerin tarihsiz ve adi belge niteliğinde olması, taşınmazların arsa sahipleri adına tapuda kayıtlı olması, anılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılmaması, sözleşmelere ilişkin damga vergisinin davalı 3. kişi şirket tarafından davadan sonra yatırılması, kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu taşınmazda davalı borçlu şirketin temsilcisinin anne ve babasının malik olması gibi maddi ve hukuki olgular gözönüne alındığından davalı şirketler arasındaki temlik işleminin 6183 S. K. mad. 30 gereğince iptale tabi olduğu, esas davanın davacının kesinleşen alacak ve ferileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekeceği- 6183 sayılı Yasa'nın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği-
Muvazaalı icra takibi ve ihale sonucu taşınmaz devrine ilişkin tasarrufun iptaline ilişkin açılan davada, dava konusu takip işleminin borca yönelik yapıldığı, davalılar arasında bu borç dışında arkadaşlık, akrabalık bulunmadığı gibi davalılar arasındaki icra takibinin muvazaaya dayandığı iddiasının da inandırıcı ve geçerli delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle, tasarrufun iptali isteminin reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Dava konusu taşınmazların, "üçüncü kişiye değil", gerçekte "kendisine ait olduğunu" iddia eden asli müdahil tarafından açılan inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasının yargılama usulü ve inceleme mercii tasarrufun iptali davasından farklı olduğundan, davaların tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesi, daha sonra tasarrufun iptali davasında bekletici mesele yapılarak, asli müdahilin davasının sonucuna göre tasarrufun iptali davası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Karar kesinleşinceye kadar davadan feragat edilebileceği-
Borçludan hem mal alan hem de ona mal satan davacı-alacaklının, tasarruf tarihinden önceki dönemde alacaklı konumuna geçtiği tespit edilemediğinden, borcun tasarruf tarihinden önce doğduğunun ispat edilmemiş olacağı ve bu durumda, tasarrufun iptaline ilişkin davanın "ön koşul yokluğu"ndan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu ev önce borçlunun yakın arkadaşı ve daha sonra borçlunun kardeşine satılmış olduğundan ve her iki davalının da borçlunun mali durumunun bozuk olduğunu bildiği açık ikrarları ile sabit olduğundan tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği (.6183 s. K. mad. 30)- 6183 s. Yasanın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği-
HMK'nun 60. maddesi gereğince borçlu tarafından yapılan yetki itirazının davaya cevap vermeyen 3. kişi davalı yönünden de hüküm ifade edeceği- Mahkemece yetkisizlik kararı üzerine yargılama giderleri harç ve vekalet ücretinin yetkili ve görevli mahkemece yapılacak yargılama sonunda hüküm altına alınması ile yetinilmesi gerektiği-
Davalılardan şirket ile borçlu şirket ve yetkilisi arasında bir yakınlık ya da ilişki olduğunun saptanamadığı, ayrıca İİK’nun 280. madde kapsamında borçlunun mali durumunu veya alacaklılarını ızrar kastını bildiği veya bilmesi gereken şahıslardan olduğunun tesbit edilemediği, araç satışının alacağa mahsuben yapıldığı yönünde bir iddia ve savunma da bulunulmadığından, söz konusu aracın peşinen satışının alacağa mahsuben yapılmadığı kabul edilerek aksinin ispatını anılan davalı şirkete yükleyerek bu hususun ispatlanmadığından bahisle davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dava konusu taşınmazın yargılama devam ederken dava dışı bir başka kişiye satılması ve davacının bu kişinin de muvazaalı olarak satın aldığı iddiasında olması halinde, anılan şahsın da davaya dahili sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerekeceği. Davacı ve davalı borçlu arasında mal tasfiyesi davası devam ettiğinden, bu davanın sonucunun beklenerek, alacağın varlığı sabit olduğu ve davalıların tümü yönünden muvazaa olgusu ispat edildiği takdirde davanın kabulüne, aksi durumda kısa aralıklarla satış tek başına muvazaa olgusu için yeterli olmadığı da dikkate alınarak davalı borçlu ile diğer davalıların davaya dahili sağlanarak son satın alan kişinin de muvazaalı olarak hareket ettikleri ispat edilmediği takdirde davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-