Önalım hakkının eskisi gibi irade bildirimi ile değil ancak alıcıya karşı dava açılarak kullanılabileceği- Yasal önalım hakkının kullanılması için öngörülen üç aylık hak düşürücü sürenin; satışın, önalım hakkı sahibine alıcı veya satıcı tarafından noter aracılığıyla bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, önalım hakkı sahibinin satışı kesin olarak başka bir şekilde öğrenmiş olmasının sürenin işlemesine yol açmayacağı- Davalının dava konusu taşınmazda ilk kez 07.07.2014 tarihinde 1/8 pay satın alarak paydaş olduğu, eldeki dava iki yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış ise de davalının 07.07.2014 tarihinde satın aldığı pay bakımından davacının önalım talebinde bulunduğuna dair dava dilekçesinde herhangi bir açıklamanın yer almadığı gözetildiğinde, önalım talebinin ilk pay satışını kapsadığını kabul etme olanağının bulunmadığı, zira dava dilekçesinde 13.02.2015 tarihinde yapılan ikinci pay satışı dışında ilk pay satışına değinilmemiş olduğu, tarafın ileri sürmediği bir husus hakkında yorum yoluyla dava açıldığını kabul etmenin mümkün olmadığı, dolayısıyla taşınmazda paydaş olan davalıya karşı sonraki tarihli satış nedeniyle önalım hakkı kullanılamayacağı- “Dava dışı kişi tarafından davalıya yapılan birinci satış işleminin 07.07.2014 tarihinde, ikinci satış işleminin ise 13.02.2015 tarihinde yapıldığı, her iki hissenin 13.02.2015 tarihinde birleştirildiği ve davalının her iki satışa istinaden taşınmazda toplam 1/4 hissenin maliki olduğu, eldeki davanın 16.02.2016 tarihinde açıldığı, dava dilekçesi içeriğinde davalının 1/4 hissesi bulunduğunun belirtildiği dikkate alındığında, birinci satış işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren, noter bildirimi yapılmadığından iki yıllık hak düşürücü süre içerisinde önalım hakkının kullanıldığı” görüşünün kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Dava konusu taşınmaz üzerinde bina yapımının düşünüldüğü, dava dışı kişinin inşa edilecek binanın müteahhitliğini yapma durumunun söz konusu olduğu, bu amaçla taşınmazın devredildiği, dava dışı kişiye her ne kadar tapuda satış şeklinde devir işlemi yapılmış ise de mirasçılara hisseleri karşılığında herhangi bir satış bedelinin ödenmediği, dava dışı kişinin bu kişilere ait hisseleri ileride geri verilmek üzere emaneten herhangi bir bedel ödemeksizin üzerine aldığı, inşaat işinin gerçekleşmemesi nedeniyle aldığı hisseleri yine bedelsiz olarak sahiplerine iade ettiği, davalı mirasçıya yapılan devir tapu kaydında satış olarak gözükse dahi gerçekte önceki payının iadesi niteliğinde olduğu- “Uyuşmazlığın konusunu teşkil eden resmî senet içeriğinde, dava dışı kişinin taşınmazın 1/8 hissesini davalı mirasçıya sattığı, satış bedelini nakden ve tamamen aldığının belirtildiği, dolayısıyla resmî senet doğrultusunda gerçek satışın söz konusu olduğu” görüşünün kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Trampaya konu edilen taşınmazlar arasındaki değer farkının tasarrufun yalnız başına satış olduğunu göstermeye yeterli olmadığı- Trampa işlemine konu taşınmazların mevkii ve miktar itibariyle denk olmaması, davalının cevap dilekçesine göre trampadan bilgisinin olmaması, taşınmaz hissesini "vekâletname vererek 1.500,00 TL bedelle devrettiğine" yönelik beyanı, diğer davalı tarafından trampada karşılık olarak alınan yerde diğer davalının eşi lehine intifa hakkı şerhi bulunması, 2 m2 miktarındaki bir hissenin trampa edilmesinin taraflara ekonomik menfaat sağlamaması, diğer davalının trampa yolu ile pay edindikten sonra dava konusu taşınmazda diğer bir kısım payları da seri şekilde satın alarak neticeten pay sahibi olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, trampa yolu ile pay ediniminin muvazaalı olduğu, diğer davalının gerçekte satış işlemi ile pay edindiği ve davacı taraf yönünden önalım hakkının var olduğu-
Makul bir süre içinde satışı diğer paydaşlara bildiren ve hüküm altına alınan ön alım bedeline daha yargılamanın başında razı olan başvurucunun, bedelin depo edilmesinde ve yargılamanın uzamasında herhangi bir kusurunun bulunduğunu söylemenin mümkün gözükmediği, ilk derece mahkemesinin, makul bir süre içinde depo kararı ve sonrasında depo edilen paranın vadeli hesapta tutulması kararını verme imkânına sahipken bu yollara tevessül etmemesinin başvurucunun alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğramasına yol açtığı, mahkemenin bu tutumu sonucunda ön alım bedeline ilişkin alacağı basit bir tedbirle yargı sürecinin hızlı işlememesinin başvurucu üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirme imkânını kaçırdığı ve mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüğü ihlal ettiği-
Önalım hakkına konu tarımsal arazinin resmî satışının gerçekleştiği tarihte sınırdaş tarımsal arazi maliklerine önalım hakkı tanıyan 5403 s. K. m. 8/İ/2 hükmü, yargılama sırasında yürürlükten kaldırılmışsa da, kanundaki bu değişikliğin eldeki davada uygulanamayacağı (aksi halde, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırılık oluşacağı, kazanılmış hakların zarar göreceği, maddi hukuka ilişkin kanun maddelerinde yapılan değişikliklerde derhal uygulanma ilkesinin de söz konusu olmadığı)- Dava konusu taşınmazın tarımsal amaçla kullanıldığı, taşınmazların birbirine bitişik olup, arasında fiili sınır olmadığı- "Dava tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün temyiz incelemesi sırasında yürürlükten kaldırıldığı, bu nedenle bölge adliye mahkemesince davanın yasal dayanağının yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı, yargılama giderlerinin dava tarihi itibariyle haklılık durumuna göre değerlendirilmesi gerektiği" ve "önalım hakkına konu davalıya ait taşınmaz ile davacıya ait komşu taşınmazın nitelikleri ve yüzölçümleri dikkate alındığında tarımsal bütünlüğün bulunmadığı" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Önalım davasının, davalısı önalım hakkına ilişkin taşınmazdaki payı satın almadan önce o taşınmazda paydaş ise bu pay hakkında önalım hakkı kullanılamayacağı- Bir paydaşın payını üçüncü şahsa satması hâlinde önalım hakkının kullanılabileceği- Paydaş üçüncü kişi sayılamayacağından paydaşın paydaş aleyhine önalım hakkını kullanmasının söz konusu olamayacağı- Dava hakkına ilişkin bu hususun davanın her aşamasında kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerektiği-
Usuli müktesep hakkın, bir davada taraflar, mahkeme ve Yargıtay tarafından yapılmış ve istisnalar kapsamında olmayan bir işlemle taraflardan biri lehine doğmuş, uyulması zorunlu olan hakkı ifade ettiği- Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararını uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış bir hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli müktesep hak gerçekleşebileceği-
Uyuşmazlığın; önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemli eldeki davada, dava konusu taşınmazda paydaşlar arasında dava tarihinden önce fiili bir taksim (eylemli kullanma biçimi) bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre de davacının önalım hakkını kullanmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı noktasında toplandığı-
İrade bozukluğu hâllerinde feragatin iptalinin istenebileceği- Dosya numarası yanlış yazıldığından, açıklamada (beyanda) esaslı yanılma (hata) hukuki sebebine dayalı olarak feragatin iptalinde hukuka aykırılık bulunmadığı- "Feragat beyanını içeren dilekçede, dosya numarasının yanlış yazılmış olmasının vekilin işini yaparken özen yükümlülüğüne uymamasından kaynaklanmakta olduğu ve feragatin davalı taraf için oluşturduğu maddi ve usul hukukuna ilişkin sonuçları engellememesi gerektiği, bu nedenle yanılmaya dayanılamayacağı" görüşü ile "dilekçelerdeki esas numarasının ardışık olmasının ve davacı tarafça sunulan feragat dilekçesinin yanılmaya dayalı olarak verildiğine dair dilekçenin ertesi gün verilmesinin yanılma durumunun ispatı için yeterli olmadığı" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin eldeki davada, cevap dilekçesi sunmayan davalının, fiili taksim savunması ile kötüniyet iddiasını, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği- HGK.'de yapılan görüşmeler sırasında davalının usulüne uygun tebliğe rağmen cevap dilekçesi sunmadığı, fiili taksim iddiasının temyiz aşamasında ileri sürülemeyeceği görüşü ileri sürülmüşse de bu görüşün Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Talimat b maddesindeki ifadeye göre; en az bir noktada birbirleriyle ortak sınırı bulunan tarım arazileri sınırdaş olarak kabul edildiğine göre, davalıya ait taşınmazın dava konusu taşınmazla köşe noktasından sınırı bulunduğu tespitine rağmen mahkemece, davalıya ait taşınmazla dava konusu taşınmaz, tarımsal bütünlük arz etmediği değerlendirmesiyle, sınırdaş olarak kabul edilemeyeceği gerekçesinin doğru olmadığı, o halde mahkemece, sınırdaş arazi sahiplerinden birine satılmış olan dava konusu parsel için, başka bir sınırdaş arazi malikince önalım hakkı kullanamayacağı hükmü uyarınca davacının davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-