Mahkemece davanın esasına yönelik karar verildiğine göre, hacizli malların değeri, takibe konu toplam alacak miktarından az olduğundan, avukatlık ücretinin hacizli malların değeri üzerinden hesap edilmesi gerekirken davalı taraf yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı, ne var ki belirtilen bu yanlışlığın giderilmesinin yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte olmadığı-
İstihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılmasının mümkün olduğu, HMK’nun 7/1. maddesi gereğince davalının birden fazla olması halinde davanın, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılmasının mümkün olduğu, basit yargılama usulüne uygun yürütülen taşınır mala ilişkin istihkak davalarında yasaca kesin yetki kuralı öngörülmediğinden yetki itirazının HMK'nun 19/2. maddesi gereğince cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekeceği, HMK'nun 19/4. madde hükmüne göre de yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkemenin yetkili hale geleceği-
Davalı alacaklı vekili verdiği cevap dilekçesi ile birlikte delil listesi sunduğu ve tanık deliline dayandığı, tanık isim ve adreslerinin daha sonra bildirileceği belirtildiğine göre, davalı alacaklı tarafa tanıkları varsa isim ve adreslerini bildirmesi için iki haftalık kesin süre verilmesi ve bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerektiği-
Dava konusu mahcuzların, istihkak davası açıldıktan sonra mahcuzların satılması halinde davanın konusuz kalmayıp bedele dönüşeceği, hacizli malın dava dışı bir kişiye satılmasının veya alacaklıya alacağa mahsuben satılmasının sonuca etkili olmadığı, mahcuzların dava dışı bir kişiye veya dosya alacaklısına satılması halinde de davanın bedele dönüşeceği, bu durumda mahkemece, mahcuzların satıldığı beyan edildiğinden davanın bedele dönüştüğü gözönüne alınarak, işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu hacizli taşınır mallar üzerindeki haczin, borcun haricen ödenmesi nedeniyle kalktığının, icra dosyası içeriğinden anlaşıldığı, bu durumda "Konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesinin yerinde olduğu, ancak yargılama giderinin, bu arada avukatlık ücretinin, alacak miktarı ile haczedilen taşınır malın değerinden hangisi az ise onun üzerinden nispi olarak, davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesi gerekeceği, bunun ise, tarafların hangisinin haklı olduğu hususunda gerekli araştırmanın yapılarak kanıtların toplanması ve değerlendirilmesi ile mümkün olacağı-
Davaya dayanak icra takip dosyasında alacak miktarı ve mahcuzların değeri belirli olup, bu miktar ve değerlerden hangisi az ise dava değerinin bu yolla mahkemece dava değeri olarak belirlenmesi, bundan sonra yatırılacak miktar rakamsal olarak açıkça gösterilerek, verilen kesin süre içerisinde yatırılmasının istenmesi ve yatırılmamasının sonuçlarının da ihtar edilmesi gerekirken yazılı şekilde ara karar kurulmasının ve neticede davanın usulden reddinin doğru olmadığı-
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli olmadığından, öncelikle, uzman bilirkişi aracılığı ile davacı 3.kişi ile borçlunun ticari defterlerinde ayrıntılı bir inceleme yapılarak, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun olup olmadığı hususu da dikkate alınmak sureti ile mahcuzların iddia edildiği gibi konsinye satış olarak borçluya verilip verilmediği, mülkiyetin haciz sırasında elinde bulunduran borçluya geçip geçmediği, borçlu tarafından 3.kişiye yapılan ödeme olup olmadığı, ödeme var ise ne zaman yapıldığı, borçlu ile 3.kişi arasında öncesinde cari ilişki bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve dosya içerisindeki diğer deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekeceği-
Davacı vekilinin, 14.11.2014 tarihli dilekçesi ile, C. İcra Hukuk Mahkemesi’nin ........ Esas sayılı dosyasında davacı 3. kişi her ne kadar Kozan İcra Dairesinin ........ Esas sayılı dosyası üzerinden dava açmış ise de, bu durumun maddi hatadan kaynaklandığını, dava içeriği incelendiğinde de olayın temyize konu dosyanın olayı ile aynı olduğunu beyan ettiği, kaldı ki, temyize konu dosyanın dava dilekçesinde de ‘’Kozan İcra Müdürlüğü’nün ....... Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde’’ kısmının üzeri çizilerek ........ Esas sayılı dosya olarak düzeltme yapıldığı, hal böyle olunca, mahkemece, C. İcra Hukuk Mahkemesi’nin ...... Esas- ...... Karar sayılı dava dosyasının tarafları ve konusu temyize konu dava ile aynı olduğu ve yetkisizlik kararı verilen dosyanın halen derdest olduğu gerekçesiyle, derdestlik sebebi ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece istihkak iddia edilen mahcuzlar yönünden talep somutlaştırılarak, gerekirse bilirkişi marifetiyle tespit edilerek karar verilmesi gerekirken, dava konusu olmayan ve dava dilekçesinde açıkça borçlulara ait oldukları kabul edilen mahcuzlar yönünden de talep aşılarak oluşturulan hükmün bu yönden bozulması gerekeceği-
Temyize konu kararın verildiği ilk celsede mahkemece HMK'nun 73, 81, 82, 83, Avukatlık Kanunu'nun 41., Tebligat Kanunu'nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligatın zorunlu olduğu nazara alınmadan alacaklı asıla ön inceleme duruşma gününü bildirir davetiye çıkarıldığının, bu şekilde davalı alacaklı vekilinin yokluğunda yargılama yapıldığının ve HMK'nun 140/5 maddesinin dava konusu olayda uygulanmadığının görüldüğü, hal böyle olunca; mahkemece ön inceleme duruşmasında taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık ihtarlı kesin süre verilmeden, dayanılan deliller toplanılıp araştırılmadan, tanık listesi sunma imkanı tanınmadan karar verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ihlali (HMK m. 27) olduğu gibi HMK 297/c maddesine de aykırı olarak sonuca nasıl varıldığı anlaşılamayacak şekilde hüküm kurulmasının da doğru olmadığı-