İcra Mahkemesine başvuru yaparak finansal kiralama konusu mal üzerinde icra müdürlüğünce uygulanan haczin kaldırılmasını isteyen 3. kişinin şikayet tarihi itibariyle finansal kiralama konusu malların kiracısı durumunda olduğunun belirlendiği, kiracı 3. kişinin, yargılama aşamasında mülkiyete de hak kazandığı değerlendirildiğinde ve bu durumda artık mülkiyeti kaybeden finansal kiralama şirketinin de istihkak davası açamayacağı düşünüldüğünde 3. kişinin şikayette hukuki yararı (korunmaya değer hakkı) bulunduğunun kabulü gerekeceği, dilekçede ileri sürülen vakanın haczi kabil olmadığı (haciz dışı tutulması gerektiği) halde finansal kiralama konusu malların haczedildiği iddiası olduğunun, talebin ise bu mallar üzerine konan haczin kaldırılması talebini içerdiğinin görüldüğü, bu hali ile başvurunun İcra Müdürlüğü tarafından yanlış uygulanan haciz işlemini şikayet olarak nitelendirilmesi ve uyuşmazlığın İİK 16. madde ve devamında düzenlenen şikayet koşullarına göre çözümlenmesi gerekeceği, mahkemece, dava konusu mahcuzun bulunduğu mahalde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, Finansal Kiralama Sözleşmesine konu makine ile mahcuzun aynı olup olmadığı (seri no, model yılı vd karşılaştırma yapılmak sureti ile) kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi için ek rapor alınması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken istihkak davası nitelemesi ile dava tarihinde başvuranın malik olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin 100.000 TL olduğu ve 7165 sayılı Kanun’un 1. ve 2. maddesinde belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının birleşen dava açısından temyiz kabiliyetinin olmadığı-
Kesin yetki kuralı olmadığı durumlarda, hakimin doğrudan (re'sen) yetkisizlik kararı veremeyeceği, HMK'nın 19/4. madde hükmüne göre de, yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkemenin yetkili hale geleceği, somut olayda, asıl davada, 30.06.2021 tarihinde dava dilekçesi ve tensip zaptı davalı alacaklı vekiline tebliğ edilmiş, davalı alacaklı vekili 07.07.2021 tarihli cevap dilekçesinde yetki ilk itirazında bulunmamış, bu tarihten sonra açılan birleşen davada cevap dilekçesinde yetki ilk itirazında bulunduğu görülmüş olduğundan, işin esasına girilerek, taraf kanıtları toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, re'sen yetki hususu değerlendirilerek yetkisizlik kararı verilmesinin isabetsiz olduğu- İstihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılmasının mümkün olduğu, asıl icra takibinin yapıldığı yer İstanbul İcra Dairesi olmakla birlikte, davalı borçlunun yerleşim yeri adresi Şanlıurfa olduğuna göre, HMK'nin 7/1. maddesine göre davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde davanın açılıp görülmesinin mümkün olduğu-
Mahkemece, adı geçen borçlu şirket yönünden, İİK'nın 193/2 maddesi uyarınca takibin düştüğü ve hacizlerin kalktığı, dolayısıyla dava konusuz kaldığından istihkak davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı- İstihkak davası konusuz kaldığında karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca asıl alacak miktarı ile haczedilen menkulün değerinden hangisi az ise onun üzerinden nispi olarak hesaplanacak vekalet ücretinin davanın açılmasına sebebiyet veren tarafa yükletilmesi gerekeceği-
Takibe konu asıl alacak miktarı, takip talebinde ve ihtiyati haciz kararında 57.500 TL olarak belirtildiği ve İcra Müdürlüğü’nün ............ tarihli ‘’ ............ tarihinde gönderilen borç bedeli sehven 157.500,00 TL olarak gönderilmişse de dosyamız İhtiyati Haciz bedeli 57.500,00 TL'dir.’’ şeklindeki yazısı ile asıl alacak miktarının 57.500 TL olduğunun teyit edildiği, bu durumda, asıl alacak miktarı hacizli malların değerinden az olduğundan avukatlık ücretinin takibe konu asıl alacak miktarı üzerinden hesap edilmesi gerekirken davalı taraf yararına daha fazla miktarda vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı, ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir...
Borçlu şirket hakkında verilen iflas kararının, istihkak davasının açılmasından sonra yargılama aşamasında verilip kesinleştiği, bu durumda, mahkemece, adı geçen borçlu şirket yönünden, İİK'nin 193/2 maddesi uyarınca takibin düştüğü ve hacizlerin kalktığı, dolayısıyla dava konusuz kaldığından, istihkak davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu- Mahcuzların eklenti niteliğinde olduğunun bilirkişi raporu ile belirlenmiş olması, ipotek akit tablosunda yazılı olmasa bile ipotekli taşınmazın eklentisi niteliğindeki menkullerin taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmaması, alüminyum kesme makinesi, kaynak makinesi, bükme makinesi, pres makinesi gibi haczedilen mahcuzlar fabrikadaki faaliyetin yürütülmesine katkı sağlayacak nitelikte olup fabrikaya özgülenmiş olması hususları birarada değerlendirildiğinde yargılama gideri ve vekalet ücretinden davacı bankanın sorumlu tutulmasının doğru bulunmadığı, ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
İcra dosyasında konulan hacizler istihkak davası açılmasından sonra yargılama aşamasında kalktığından, davanın konusuz kalması nedeniyle işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, maktu karar ve ilam harcı ile haklılık değerlendirilmesi yapılarak yargılama giderleri ve nispi vekâlet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesi gerekeceği-
Haczin davacı üçüncü kişinin ticaret sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, ödeme emrinin borçluya bu adreste tebliğ edilmediği, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin aynı adreste faaliyet göstermediği, üçüncü kişi şirketin borcun doğum tarihinden önce faaliyete geçtiği, kurucu ortakları arasında yer alan bir kişi, aynı zamanda davalı borçlu şirketin kurucu ortaklarındansa da, borcun doğumundan önce davacı üçüncü kişi şirketteki hissesini devrederek ortaklık ve müdürlükten ayrıldığı, üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önce ödenmemiş sermayesini ödemiş olduğu, üçüncü kişi tarafından sunulan faturaların kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan davacı üçüncü kişi şirketin ticari defterlerine işlenmiş olduğu, menkullerin alışı yapılan dava dışı şirketlerin kanuni süresi içinde açılış ve kapanış tasdikleri yapılan ticari defterlerinde de bu faturalarının kayıtlı olduğu, haciz tutanağındaki yazılan menkullerin seri numaraları ile faturalardaki seri numaralarının örtüştüğü uyuşmazlıkta, haciz mahallinde borçlu şirkete ait bulunan belgelerin anılan ortağın üçüncü kişi şirketteki hissesini devretmeden önceki döneme ait olduğu ve bu nedenle haciz mahallinde belge bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında borcun doğum tarihi itibariyle organik bağ bulunmadığı ve şirketlerin benzer alanda faaliyette bulunmasının da tek başına organik bağ için yeterli olmadığı- Mülkiyet karinesi davacı üçüncü kişi lehine olup davanın üçüncü kişi tarafından açılmasının ispat yükünün yer değiştirmesine neden olmayacağı ve mülkiyet karinesinin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispatlanması gerektiği- Davalı alacaklının delil olarak dayandığı ticaret sicil kayıtları, haciz tutanağı, ticari defterler, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporları ve tanık beyanlarının, karinenin aksini ispat için yeterli olmadığı- "İspat külfetinin davalı alacaklıda olduğu ancak TBK 133/2 gereğince temel borç ilişkisindeki borcun doğum tarihinin araştırılarak alacaklının dayandığı delillerin bu tarihe göre değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlık,üçüncü kişinin İİK'nın 96 ncı ve devamı maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir...