Takip alacaklısına karşı açılan davada, açıkça sıra cetvelinin iptali davası açtıkları hususu vurgulandığından ve maaş haczine ilişkin işlemler sıra cetveli hükmünde olduğundan, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olgulara göre açılan davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davası olduğu ve takip borçlusunun davada yer almasına gerek olmadığı- "Maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunların sıraya konulacağı, sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe diğerine geçilemeyeceği, maaş hacizleri ile ilgili yapılan bu sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olmadığından davanın da sıra cetveline itiraz davası olarak nitelendirilemeyeceği, davanın TBK. 19 muvazaa nedenine dayalı iptal davası olduğu ve öncelikle taraf teşkilinin sağlanarak genel hükümlere ve ispat kurallarına göre yargılama yapılması gerektiği yönünde görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
3. kişinin tasarrufa konu malın elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminatla sorumlu tutulması gerektiği- Tasarrufun iptali davasında borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması dava şartı olup, söz konusu şartın gerçekleşmemiş olması nedeni ile davanın reddi halinde kendisini vekille temsil ettiren davalılar yararına maktu vekalet ücreti takdiri gerektiği-
Taşınmazın devredildiği tarihten 1-2 sene sonra davalı-borçlunun, davalı-alacaklıya nafaka ödemesi yaptığı görüldüğünden, taşınmazı nafaka borcunu ödemek için devredildiği iddiasının dinlenemeyeceği- Taşınmaz devri ödemelerden çok daha öncesinde yapıldığı ve taşınmazın tasarruf tarihindeki değeri ve dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekirken mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığından davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu davaların görülebilmesi için diğer dava koşulları yanında kesinleşmiş bir alacağın varlığı ve yargılama boyunca da alacağın varlığının devam etmesinin gerekli olduğu- Davacının alacağının yargılama sırasında tamamen ödenmesi halinde konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği- Somut olayda, davacı vekili temyiz aşamasında ibraz ettiği dilekçesinde; davaya konu alacağın tahsil edildiğini, dava dayanağı olan icra takip dosyasının kapatıldığını, davalılardan vekalet ücreti talebinin olmadığını beyan ettiğine göre; davacının alacağına ilişkin dava konusu icra dosyası getirtilerek davacının alacağının tamamının ödenip ödenmediğinin araştırılması, alacağın tamamının ödenmiş olması halinde konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği-
Somut olayda, davanın dayanağı alacağın, dava dışı şirketin vergi borcunu oluşturduğu, bu borçtan dolayı davalı aleyhine yapılmış ve kesinleşmiş takip bulunmadığı anlaşıldığından davanın tüm davalılar yönünden reddedilmesi gerektiği- 1136 Sayılı Avukatlık Kanunun 168. maddesinde değişiklik yapan 5904 sayılı Yasanın 35. maddesi “6183 sayılı Yasanın uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir” hükmünü içerdiğinden, davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin de maktu hesaplanması gerektiği-
Takip ihtiyati haciz ile başlamış olup, ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edilmesi ile dosyadaki hacizlerin kesin hacze dönüşeceği- Dosya içerisindeki belgelerden icra dosyasına ilişkin ödeme emri ve eklerinin davalı borçluya 21.02.2014 tarihinde davalı borçlunun sicil adresine usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, ihtiyati haczin de kesin hacze dönüştüğü anlaşıldığından mahkemece borçlu davalı hakkında kesinleşmiş bir takip işlemi olduğundan davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak hükmedilmesi gerekeceği- Dava konusu taşınmaz ile ilgili olarak, dava dışı şahıs tarafından davalılar aleyhine tapu iptali tescil davası açıldığı ve lehine sonuçlandığı anlaşıldığından, söz konusu dava dışı şahsın müdahil olarak davaya dahili sağlanıp belirtilen dosyanın kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Somut olayda; davacı tarafından dava dışı mali müşavirlik şirketinin hissedarı olan N.'nin davalı mali müşavirlik şirketinin borçlarını ödememek için muvazaalı olarak mali müşavirlik şirketi kurup, borçlu şirketin hizmet verdiği şirketlerle sözleşmeleri iptal ederek muvazaalı olarak kurulan şirketle sözleşme yapıldığı ve ödemelerin bu şirkete yapıldığı iddiasıyla açılan davada; faaliyet alanları aynı olan iki mali müşavirlik şirketinin de sorumlusu ve hissedarının davalı N. olması sebebiyle (şirketlerin) arasında organik bağ olduğunun anlaşıldığı- Mahkemece iki mali müşavirlik şirketi ile diğer davalı firmanın aralarındaki ilişkiyi belirlemek üzere ticari sicil kayıtlarının, ticari defterlerinin, sözleşmelerin dosya arasına alınarak, taraflar arasındaki borç-alacak ilişkisinin belirlenip, (borç-alacak ilişkisinin) akıbeti araştırıldıktan sonra davalı N. tarafından yeni kurulan mali müşavirlik şirketine para aktarılıp aktarılmadığına dair bilirkişi raporu alındıktan sonra karar verilmesi gerektiği-
Taşınmaz satışının muvazaalı olduğu iddiasıyla TBK.’nin 19. maddesine dayanılarak açılan bir davada, muvazaa iddiasının kabulü hâlinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen "tasarrufun iptali davası" olarak değerlendirilip "tapu iptali ve tescil" yerine İİK. m. 283 kıyasen uygulanıp "davalıya ait taşınmaz üzerinde alacak ve ferileriyle sınırlı olarak davacıya haciz ve satış isteyebilme yetkisi verilmesi" şeklinde hüküm kurulup kurulamayacağı-
TBK.m. 19'a dayalı 'muvazaa nedeniyle açılmış olan tasarrufun iptali' davalarında; yapılan savunma ve sunulan deliller çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve alacağın doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-