TBK'nin 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaa davasında, asıl amacın borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmek ve bu suretle borçludan olan alacağın tahsilini sağlamak olduğu- İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davalarının borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açıldığı, oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçladığı- Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişilerin tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilecekleri-
Davalı borçlu adresinde 22.06.2015 tarihinde haciz yapıldığı ve borca yeter mal bulunamadığı; bu durumda davalı borçlunun aciz halinin gerçekleştiği kabul edilerek, tarafların gösterdiği diğer deliller dikkate alınarak İİK'nun 277. ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali koşullarının değerlendirilmesi gerektiği- 
Borçlunun gayriresmi eşinin, borçlunun eski eşi davacıdan mal kaçırma amacını bilebilecek şahıslardan olduğu- Aile mahkemesi ilamı ile tapunun iptali ile davalı-borçlu eş adına tesciline karar verilen ancak tapuda tescile ilişkin işlem yapılmadan malik gözüken garyri resmi eş  satılan bir başkasına satılann taşınmazı satın alanın kötü niyetli alıcı olduğu yolundaki davacı iddiası araştırılmadan karar verilemeyeceği- Bu konudaki araştırmanın ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, davalı gayrii resmi eşinin diğer davalıya taşınmazın satış işlemini yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalının alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taşınmazın satış işleminden sonra kim tarafından kullanıldığı veya kiraya verildiği, satış işleminin tarafları arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılarak yapılması gerektiği-
Davacı şirket ile davalı borçlu şirket arasındaki ticari ilişkinin 2012 yılında başladığı, akaryakıt alımıyla ilgili ticaretlerinin bulunduğu, davacının davalı borçlu şirketten senedin düzenlendiği 25/07/2015 tarihi itibariyle alacağının 6.813,11 TL olduğu, bunun dışında 25/07/2015 tarihinde filmli kontraplak satışına ilişkin 291.727,00 TL’lik fatura düzenlendiği, ancak davalı borçlu ... şirketinin ana faaliyet konusunun karayolu ile şehirlerarası yük taşımacılığı olup filmli kontraplak satışının faaliyet alanına uygun olmadığı, bu nedenle dava konusu senede dayanak oluşturmak için bu faturanın düzenlendiği belirtilmişse de; öncelikle davacı ile davalı şirket arasında filmli kontraplak ürünlerinin satışına ilişkin olarak aralarında fatura düzenlenmiş ve söz konusu alışverişin davacı şirketin ticari defterlerine kaydedildiği tespit edilmiş olup, davalı borçlu şirketin ticari defterleri de incelenmeden bu alışverişin faaliyet alanına uygun olmadığı gerekçesiyle hayatın olağan akışına aykırı görülmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Davacı tarafından dosyaya sunulan uzman bilirkişi raporunda; 25/07/2015 tarihi itibariyle davalı şirketten alınan çeklerin henüz ödenmemiş olduğu için toplamda 1.091,145 TL borç riskinin mevcut olduğu, bu borcun bedeli nakit olarak ödenmemiş çeklerden kaynaklı olduğu, alınan ve borçlunun alacağına kayıt edilerek cari hesaptan düşülen toplam 792.605 TL’lik çeklerin karşılıksız çıkmasından dolayı vadeleri geldikçe müşteriye borç dekontu düzenlenerek tekrar borcuna kayıt yapılmasından dolayı davacının alacaklı olduğu belirtilmiş olduğundan sözü edilen bu çeklerin gerçekten karşılıksız çıkıp çıkmadığının dosya kapsamında anlaşılamadığı, bu nedenle yeniden bilirkişi incelemesi yapılmas gerektiği-
Takibin dayandığı muvazaalı senedin ve bu senede istinaden yapılan icra takibinin iptali istemi-Dosya kapsamında toplanan delillere göre; ... İcra Müdürlüğünün 2015/1237 esas sayılı icra dosyasına dayanak gösterilen senedin keşidecisi olan davalı M. E.'un diğer davalı S. E.'un babası olduğu, senedin tanzim tarihi olan 25/12/2013 tarihinde davalı S. E.'un 16 yaşlarında olduğu ve tarafların aralarında gerçek bir hukuki ilişkinin olmadığı, senedin düzenlenme, vade ve takip tarihleri dikkate alındığında davalı taraflar arasında gerçek bir hukuki ilişkinin varlığının davalılarca ispatının gerektiği anlaşılmış, bu yön gözetilmeyerek davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği-
Davacının takip dosyasındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olarak, taşınmazı elden çıkardığı tarihteki gerçek değerinin tazminat olarak davalı ...'dan alınarak, davacı alacaklıya verilmesine-
Davacının, kendisinin taraf olmadığı bono ve icra takibine ilişkin olarak menfi tespit davası açmasında aktif dava ehliyetinin bulunmadığı değerlendirilmeden ve davacının hukuki yararının olmadığından söz edilerek, 6100 s. HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince; sonucu itibariyle doğru olan, anılan kararın gerekçesinin "davacının taraf olmadığı bono ve icra takibine dayalı olarak menfi tespit davası açmasında aktif dava ehiyetinin bulunmadığı" şeklinde düzeltilerek, davanın HMK’nın 114/d ve 115. maddeleri uyarınca, usulden reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya uygun olduğu-
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmiş ise, bu durumu tespit eden haciz tutanağının da geçici aciz vesikası niteliğinde olduğu- Davalı borçlunun bilinen adresinde yapılan hacizde davalı borçlunun hazır bulunduğu ve borçluya ait hacze kabil mal bulunamadığının tutanak altına alındığı anlaşıldığından, söz konusu haciz tutanağının aciz vesikası hükmünde olduğu- Borçlu hakkında alınmış bir aciz vesikası olmaması ve İİK. mad. 105 kapsamında yapılmış bir haczin de bulunmaması halinde tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddine ile maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Yurtdışına gitmek isteyen ancak gidebimesi için üzerinde kayıtlı taşınmaz bulunması gereken davalının çeşitli sözler vererek, davacının annesi ve kendisi üzerinde güven oluşturarak taşınmazın iade alınmak üzere davalıya devrini sağladığı ancak iade etmediği ve bununla uğraşırken başka bir borcu nedeniyle icra takibi yapılarak kendisinin mal kaçırdığı gerekçesiyle açılan tasarrufun iptali davasında, davacının aldatıldığını en geç tasarrufun iptali davasında gerekçeli kararın tebliği ile öğreneceği, hakdüşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verildiği-
Anılan boşanma davasının sonucu beklenerek, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde; davanın hukuki yarar yokluğundan reddine, aksi durumda yani bir alacağın var olması halinde ise; boşanma dosyası da değerlendirilmek suretiyle davalılar arasındaki akrabalık ve tanışıklık da göz önünde tutularak TBK’nun 19. maddesine göre muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelendikten sonra, muvazaanın ispatı durumunda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-