İpotek tarihi, iptal davasından önceki tarih olsa da, sıra cetvelinde paylaşıma konu taşınmaza ilişkin tasarrufu iptal ettiren davacı alacaklının öncelik hakkı olduğu-
İK'nin 282. maddesi gereğince davalı borçlu ve borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan 3. kişiler arasında 'zorunlu dava arkadaşlığı' bulunduğunu-İptal davaları için kanunda özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nın 6. maddesi gereğince davalının 'davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde' açılması gerekeceği-Aynı Kanun’un 7/1. maddesi gereğince de davalı birden fazla ise davanın, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabileceği-Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması ve davanın beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gerektiği-
İİK'nin 282. maddesi gereğince davalı borçlu ve borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan üçüncü kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu- İptal davaları için kanunda özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nın 6. maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerektiği; aynı Kanun'un 7/1. maddesi gereğince de davalı birden fazla ise davanın bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabileceği-
Tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için diğer genel dava koşullarının yanında borçlunun aciz halinin var olduğunun sabit olması gerektiği, ancak somut olayda, davacı alacaklı tarafından aciz belgesi sunulmadığı gibi, borçlu adresinde yapılmış İİK’nun 105. maddesi niteliğinde bir haciz tutanağı da bulunmadığından davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davalarının borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılabileceği- İptali istenilen tasarrufun borçlu tarafı davalı ile diğer borçlunun ilgisi olmadığından davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarının, diğer genel dava koşullarının yanında borçlunun aciz halinin var olduğunun sabit olması gerektiği- Somut olayda, davacı alacaklı tarafından aciz belgesi sunulmadığı gibi, borçluların adresinde yapılmış İİK’nun 105. maddesi niteliğinde bir haciz tutanağı da bulunmadığından davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davalarının, borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılacağı-Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabileceği-İİK’nın 283. maddesine göre de davacının, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebildiği-İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerektiği-Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktarın, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeri olduğu-Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde davanın tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahsın tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekeceği-
Üçüncü kişinin mal veya hakkı dava sırasında elinden çıkarması veya elinden çıkardığının dava sırasında öğrenilmesi halinde, davanın ıslahına gerek olmadan davacı alacaklı davaya bedel davası olarak devam edilmesini isteyebilir veya devralan 4. kişi davaya dahil ederek davaya devam edilebileceği- Davalı dava konusu taşınmazı dava açılmadan önce 09/03/2016 tarihinde elinden çıkarmış, davacı ise bu tasarrufu dava sırasında öğrendiklerini iddia etmiş, dava tarihi ile tasarruf tarihi arasında yaklaşık otuz üç ay bulunduğu tapuda tutulan kayıtlarda aleni olmakla, Avukatlık kanuna göre Avukatın dava açmadan önce bu kayıtları inceleme yetkisinin bulunduğu; ayrıca davacının dava dilekçesindeki anlatımına ve istemine bakıldığında da taşınmaz temlik edilmişse nakden tazmin istemi olduğuna dair beyanı da bulunduğu- Tüm bu anlatılanlardan sonra davacının taşınmazın dördüncü kişiye devredildiğini dava sırasında öğrendik davaya dahil edilmesini istiyoruz şeklindeki beyanına itibar edilemeyeceği- Mahkemece gerekçe yanlış olsa da dördüncü kişinin davaya dahil ettirilmemesinin yerinde olduğu; ne var ki davacının nakden tazminat isteminin de mevcut olduğu, bu isteminden de davacının açıkça feragat etmiş bulunmadığı ve davacının bu istemi açısından da red kararı verilmesinin doğru olmayacağı-
Davalının davaya konu aracın satışı sırasında notere bildirdiği adresinin, avukatına verdiği vekaletnamede adresinin de mernis adresi olarak belirtilen adres olduğunun anlaşılmasına göre mahkemece dava dilekçesi ve eklerinin tebliğ edildiği adres ile davalının ilgisinin bulunmadığının, dava dilekçesi ve eklerinin davalıya usulüne uygun tebliğ edilmediğinin anlaşıldığı, davalıya dava dilekçesi ve eklerinin usulüne uygun şekilde tebliği ile davalının savunma hakkını kullanması ve dava dilekçesine karşı varsa itirazlarını bildirmesinin sağlanması, itirazlarının değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, usulünce yapılmış tebligat olmadan ve davalının savunma haklarını da kısıtlar biçimde yargılamaya devam edilip yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı- Davalı borçlu firmanın yetkilisi ile davalı arasında akrabalık ilişkisi olduğu, davalının davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden olduğunun anlaşılmasına göre davalıların davada haksız olduklarının sabit olduğu, davalıların yargılama giderinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olmaları gerekeceği-
Yargılama sırasında davalının öldüğü, mahkeme ilamı ile mirasçılarının mirası red ettiği anlaşıldığından, bu konunun artık miras hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği ve anılan mirasın reddi kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak kesinleşmesi halinde mahallin sulh hukuk hakimine durum bildirilerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesi sağlanarak, anılan mahkemece atanacak ve yetkilendirilecek tereke temsilcisinin huzuru ile davaya devam olunması gerektiği- Mirasın tasfiyesi işlemleri talebe bağlı işlemler olmayıp mirasın reddedildiğinin anlaşılması ile res'en yapılması gereken işlemler olduğu-
Borçlu yargılama devam ederken vefat ettiğinden, borçlunun yerine mirası ret etmeyen mirasçının geçeceği, anılan şahıs yönünden davanın kabulü ile yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekeceği- Davanın İİK'nun 283/2. maddesi gereğince bedele dönüşmesi halinde, üçüncü kişinin davacının alacağından fazla olmayacak şekilde bu bedel ile sorumlu olması gerekeceği, bedel üzerinden faiz yürütülmesi mümkün olmadığından, bedel üzerinden dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesinin de isabetsiz olduğu-