MK’nun 702/2 maddesinin getirdiği hükmün yargısal uygulamada kısmen yumuşatıldığı, bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edilebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınmasının veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiğinin kabul edildiği-
Murisin ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı ve davalı dışında başka mirasçıların da kaldığı ve bunların davaya muvafakat etmediklerini açıkladıkları görülmekle; TMK’ nu uyarınca terekeye bir temsilci atanması ve onun katılımıyla davanın sürdürülmesi gerekirken, anılan husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Dava konusu elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi taşınmazda davacıların da mirasçı olmaları sebebiyle miras paylarının bulunduğu anlaşıldığından, mirasçılık belgesinde belirtilen payları oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş bulunmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Dava konusu taşınmazın önceki niteliği, imar ve ihyaya muhtaç yerlerden ise kim tarafından ne zaman imar ihyasına başlandığının, imar ihyanın bittiği tarihten itibaren tarımsal amaçlı zilyetliğin başlangıç tarihi ile bu zilyetliğin dava tarihine kadar kim tarafından sürdürüldüğünün, taşınmazın davacıya babasından satış, bağış suretiyle ya da babasının ölümünden sonra mirasçıları arasında yapılan miras taksimi ya da miras payının devri suretiyle geçip geçmediğinin yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmasının gerekeceği-
İdari yoldan tapu kaydında tasarrufta bulunulamadığı için zorunlu olarak dava açılan durumlarda tapu malikinin davacı ile aynı kişi olduğunun ispatlanması halinde “çoğun içerisinde az da vardır” kuralı gereğince bu yönde bir tespit kararı verilmesi gerekeceği-
Zilyedin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde sayılan belgelerden hiçbirine dayanmadan, salt zilyetlik yoluyla aynı çalışma alanında kazanacağı miktarın kuru arazide 100, sulu arazi de ise 40 dönümü geçemeyeceği, buna göre, tescili istenen taşınmazların kuru-sulu ayırımının önem arz ettiği-
Nermik mevkiindeki taşınmazın kayalık niteliğinde olmadığının, bir başka anlatımla uzun zamandan beri ekilip sürülen tarla niteliğinde olduğunun anlaşıldığı, ancak, Sebah mevkiindeki taşınmazın dava ve keşif tarihi itibariyle de imar ve ihyasının yapılmadığının, hiçbir tarımsal faaliyetin olmadığının belirlendiği, dinlenen davacı tanığının Nermik mevkiindeki taşınmazın önceden davacının miras bırakanına ait iken bu kişinin sağlığında bu yeri davacıya verdiğini söylediği, bu durumda, dava konusu bu taşınmazın tereke malı olmaktan çıktığı, dolayısıyla TMK.nun 640, 701 ve 702. maddeleri uyarınca dava koşulunun aranmasına gerek bulunmadığı-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre olmadığı gibi davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasının incelenmesinin gerekeceği-
Davacıların miras bırakanı 31.01.1989 tarihinde ölmüş olup, terekesi TMK.nun 701 ve 702. maddeleri uyarınca elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olduğu, elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payının taşınmazın tamamı üzerinde söz konusu olduğu, dosya arasında bulunan murisin nüfus aile kayıt tablosuna göre davacılar dışında başka mirasçıların da olduğunun anlaşıldığı, terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişi durumunda bulunan Hazine’ye karşı aktif dava açma sıfat ve hukuki ehliyetinin bulunmadığı, TMK.nun 702. maddesi uyarınca tasarrufi işlemlerde oybirliğinin arandığı, davada bir tasarrufi işlem olup tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişilere karşı dava açmasının gerekeceği-