Türk Medeni Kanununun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet haklarına üstünlük tanımak suretiyle ve çap kaydının iptaline kadar geçerli olduğu gözetilerek, dava tarihinden geriye dönük beş yıllık süre için hesaplanacak ecrimisile karar verilmesi gerektiği-
Kira sözleşmesinin bitimi sonrası davalı ...’in çekişme konusu 8 no’lu bağımsız bölüme herhangi bir müdahalesi olmadığı gözetilerek davalı ...’e yönelik davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesinin isabetsiz olduğu- Davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu; böyle bir davada, HUMK'nun 413. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin ve buna göre alınacak harcın, el atılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil toplamından (4.3.1953 tarih 10/2 sayılı İBK.) ibaret olacağı- Davanın, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istekleri üzerinden harç ödenmek suretiyle açıldığı, ancak yargılama sırasında el atmanın önlenmesi isteği yönünden çekişmeli bağımsız bölümün keşfen değeri saptanarak harç ikmali yaptırılmadığı gibi hükümde de sadece kabul edilen ecrimisil isteği yönünden karar ve ilam harcına hükmedildiği- 492 sayılı Harçlar Yasasının, harcın alınmasını veya tamamlanmasını tarafların isteklerine bırakmayıp, anılan hususun mahkemece kendiliğinden gözetileceğini düzenlemiş ve buyurucu nitelikteki 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını belirttiği- Öncelikle davada ileri sürülen isteklerden el atmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak keşfen saptanan dava değeri üzerinden peşin harcın alınması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi, diğer taraftan davalı ...’in çekişmeli bağımsız bölüme haksız müdahalede bulunmadığı gözetilerek, davalı ...'e yönelik açılan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının reddine karar verilmesi gerektiği- Kabule göre de, davalıların çekişmeli bağımsız bölüme el atmalarının önlenmesine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekir iken el atmalarına son vermek üzere davalılara 30 günlük süre tanınması hatalı ise de davacı tarafın temyizi olmadığından bu hususun bozma nedeni yapılamayacağı- 
Adli yargıda görülecek davalarda ise davanın kabul edilebilmesi için öncelikle baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere uygun bulunmadığı ve sağlığa zarar verdiğine ilişkin iddiaların kanıtlanması gerektiği, bunun için de öncelikle ölçümleri yapacak olan bilirkişilerin nasıl seçilmesi gerektiği hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği- Komşuluk hukukundan kaynaklanan hallerde elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için, kural olarak bir zararın doğmuş olması gerektiği ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise bu hak kullanılabileceğinden, baz istasyonlarının uzun vadede sağlığa zarar vereceği/verebileceği, baz istasyonlarından psikolojik olarak etkilenildiği etkilenileceği vs. şeklindeki kanıtlanması mümkün olmayan soyut iddialarla açılan davaların dinlenmesi mümkün olmadığı- 
Davacının da başkaları gibi çekişme konusu yoldan yararlanma hakkı bulunduğundan davalıların yola elatmasının önlenmesini istemede hukuki yararı bulunup aktif dava ehliyeti olduğu- Dosyadaki bilgi ve belgeler ile yapılan keşif ve keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporlarından davalının yola tecavüzü bulunup bulunmadığı hususunun araştırılmadığı- Davalının yola tecavüzünün bulunup bulunmadığı, yola yaptığı betonlamanın davacının geçişini engelleyip engellemediği hususlarının açıklığa kavuşturulması için bilirkişiden ek rapor aldırılması gerektiği- 
Ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık sürenin dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlayacağı- Çekişme konusu taşınmazlardan 124 ada 37 sayılı parselin bahçeli kargir ev, 274 ada 1 sayılı parselin bir dükkan ve üstü bir daire, 274 ada 2 sayılı parselin ise kargir dükkan niteliğinde olduğu ve kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması dikkate alınmadan intifadan men koşulunun aranmasının hatalı olduğu; ne var ki, adı geçen taşınmazların tapu kayıtlarındaki eksiklikler nedeniyle davacılar ile tapu kayıt malikleri arasında bağlantı kurulamadığından, çekişmeli 124 ada 37, 274 ada 1 ve 2 sayılı parseller yönünden tapu kayıt malikleri ile davacılar arasında bağlantı kurdurulması halinde taşınmazların niteliği ve 124 ada 37 sayılı parselde davalının kendisinin ikamet ettiği de dikkate alınarak intifadan men koşulunun aranmadığı gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile davalının intifadan men edilmediği gerekçesiyle adı geçen taşınmazlar yönünden davanın reddedilmesinin hatalı olduğu- 
Asliye hukuk mahkemesince  verilen ihtiyati tedbir kararının, "rızai devir ve temlikleri önleyici" nitelikte olduğu, haciz konulmasına engel teşkil etmeyeceği- Asliye hukuk mahkemesinin kesinleşen kararı ile "tapuda borçlu adına kayıtlı bir kısım hissenin, şikayetçi adına tesciline karar verilmiş" olup, taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunlu olduğundan ve haciz tarihinde, taşınmazın bir kısım hissesi borçlu adına kayıtlı olduğundan, icra müdürünün haciz işleminde usulsüzlük bulunmadığı- Sonradan tapu iptal ve tescil kararına dayalı olarak taşınmazın maliki olan 3. kişinin, haczin kaldırılması için, genel mahkemede mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açması gerektiği-
Trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davada; Bir şeye malik olan kimsenin, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğu- Kişiye mülkiyet hakkının sağladığı hak ve yetkilerin, mülkiyet hakkı sahibi ve yasalar tarafından sınırlanabileceği- 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun da 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1456. Maddesi kapsamında bir düzenleme olmamasının ayrıca taşınır rehini ile ilgili olarak sigorta tazminatı üzerinde rehin hakkı sahibinin hakları açısından bir düzenleme olmaması karşısında taşınmaz rehini ile ilgili olarak rehin hakkı sahibinin sigorta tazminatı üzerindeki hakları başlığı ile düzenlenmiş olan 879. Maddesi yerleşik Yargıtay Kararları ile kıyasen uygulandığı- Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkının sigorta tazminatı üzerinde de devam edeceği- Rehin hakkı sahibinin muvafakati olmaksızın işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabileceği; bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel su olduğu ve bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabileceği- Genel suların taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemeyeceği- Dava konusu suyun genel nitelikte olduğu- Dosya içeriğinden davalı köyün suya ihtiyacının olup olmadığı yönünde bir araştırma yapılmadığından, suların en az olduğu dönemde mahallinde ziraatçi ve jeoloji mühendisi bilirkişiler hazır bulundurularak yeniden keşif yapılarak davalının hangi miktarda su ihtiyacının bulunduğu bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli, davalıların kullanabilecekleri suyu şebeke suyu veya başka kaynaktan karşılayıp karşılamadıkları araştırılmalı, gerekirse içme suyu ihtiyacının sulama suyu ihtiyacına nazaran öncelikli olduğu da gözetilerek herkesin ihtiyaçları oranında yararlanabileceği bir su rejimi kurulması yoluna gidilmesi gerektiği- 
Kaynakların arazinin bütünleyici parçası olduğu ve bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği(TMK. mad. 756)- Dava konusu su, davalıya ait tapulu taşınmaz içinden çıkmakla birlikte mevcut debisi ve öteden beri kullanım şekli itibariyle genel yeraltı kaynak suyu niteliğinde olduğu- Genel sulardan kadim ve öncelik hakkı nazara alınmak koşulu ile herkes ihtiyacı oranında yararlanabileceği ancak, davada tarafların suya olan ihtiyaçları ayrıntılı olarak tespit edilmediği, yapılan keşiflerde suyun kullanım biçimi hususunda mahalli bilirkişi dinlenmediğinden, suların en az olduğu dönemde mahallinde ziraatçi bilirkişi ve jeoloji mühendisinin bulunduğu bilirkişi heyetiyle keşif icra edilerek suyun kullanım biçimine ilişkin mahalli bilirkişiler dinlenmeli, davacının ve davalının suya ihtiyaç durumu ziraat bilirkişisine bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli, davalının başka kaynaktan ihtiyacını karşılayıp karşılamadığı araştırılmalı, kadim ve öncelik hakları gözetilerek içme suyu ihtiyacından fazlasının bulunduğunun saptanması halinde bu sudan yararlanma şekil ve şartları belirlenmek suretiyle su rejiminin oluşturulması gerektiği- 
Eşyaya bağlı ayni haklardan olan mülkiyet hakkının herkese karşı ileri sürülebileceği gibi, hakka yönelik bir müdahale durumunda ne zaman gerçekleştiğine bakılmaksızın, ileri sürüldüğü andaki hak sahibi tarafından her zaman koruma istenebileceği; korumanın istenmesi durumunda da hakkın kötüye kullanıldığından söz edilebilmesine hukuken olanak olmadığı-