İçerik Akışı
Halı sahada görevlendirilen işçi- İş kazası-İşyeri dışında meydana gelen kaza-Hükmün onanması
Davalı şirketin sigortalı çalışanı olan ve davalı şirketin üyesi olduğu dava dışı K… İş Adamları Derneği tarafından düzenlen 2014-2015 Futbol Turnuvası için davalı şirketi temsil eden yetkili kişinin talimatı ile futbol sorumlusu belirlenerek futbol oynayabilen ve gönüllü olan işçiler tarafından oluşturulan “... 1949” adlı futbol takımı kurulduğu, işverenin talimatı ile kurulan bu takımda görev alan davacının 20.01.2015 tarihli müsabakada, halı sahada futbol oynarken sakatlandığı, meydana gelen kaza olayında, futbol takım kadrosunun davalı şirketçe görevlendirilen takım sorumlusu tarafından şirket çalışanları arasından oluşturulmuş olması, halı saha ve diğer giderlerin turnuvaya katılan şirketlerce ve dolayısıyla davalı şirketçe karşılanmış olması, davalı şirket çalışanlarının halı sahaya gidiş-gelişi için servis ve şoför tahsisinin davalı şirketçe sağlanmış olması karşısında, davalı şirketin iş organizasyonu içerisinde görevlendirildiği, bu nedenle 5510 sayılı Yasanın 13. maddesi birinci fıkrasının c bendi hükmünde belirtildiği şekilde “bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda” meydana gelen kaza olayının iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği-
İstinaf- Kesinlik sınırı- Faiz- Asıl alacak
İstinaf kesinlik sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslının yani asıl talebin nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi gider ve masrafların hesaba katılmayacağı ancak davacının asıl davaya karşı başvurduğu istinaf talebinin asıl alacağa bağlı olan ve asıl alacağın fer'îsi niteliğindeki faiz başlangıç tarihi yönünden olduğu, istinaf kesinlik sınırının kabul edilen bu miktar üzerinden belirlenmesi gerektiği gözden kaçırılarak faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf itirazının kesinlik sınırının altında kaldığı ve davacının istinaf dilekçesinin reddedilmesi gerektiğinden bahisle direnme kararının verilmesinin doğru olmadığı-
Zina-Teksif ilkesi- Boşanma davasından sonra gerçekleşen zina eylemi-Islah
Tarafların 23.07.2011 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı karşılıklı boşanma davalarından ilkinin erkek eş tarafından 04.09.2015 tarihinde, karşı davanın ise kadın eş tarafından 01.10.2015 tarihinde açıldığı, yargılama aşamasında erkeğin 31.05.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile evlilik birliğinin devam ediyor olması nedeni ile sadakat yükümlülüğü devam eden kadının dava tarihinden sonra 04.12.2015 günü gerçekleştirmiş olduğu eylemle bu yükümlülüğünü ihlal ettiğini ileri sürerek davasını ıslah ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada erkeğin zina iddiasını ispatladığı gerekçesiyle tarafların TMK’nın 161. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği, Özel Dairece zina vakıasının yargılamanın devamı sırasında 04.12.2015 tarihinde gerçekleştiği, oysaki her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olduğu dolayısıyla dava tarihinden sonra meydana gelen bir eylemin ıslah yoluyla olsa dahi ileri sürülüp karşı tarafa kusur olarak yüklenemeyeceği- - Islah yolu ile taraflara tahkikat aşamasında yapmış oldukları hatalı usul işlemlerini bir defaya mahsus olmak üzere düzeltme hakkı verildiğine göre, dava tarihi olan 04.09.2015 tarihinde henüz gerçekleşmemiş bir vakıanın “hatalı işlem” adı altında ıslah yolu ile düzeltilerek dava dilekçesine eklenmesi hukuken olanaklı olmadığı gibi her davanın açıldığı ana kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiğine yönelik ilkeye göre de mümkün olmadığı- Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; zina eyleminin dava tarihinden sonraki bir tarihte gerçekleşmesi nedeniyle eldeki davada ıslah yolu ile ileri sürülemeyeceği-Davasını tamamen ıslah eden davacının yeni bir dava dilekçesi vermesi ile birlikte bu dava dilekçesinden önceki usul işlemleri yapılmamış sayılacağına göre ilk dava dilekçesinden önceki vakıalarla sınırlı olarak yeni dava dilekçesinin verilmesi gerektiğinin düşünülemeyeceği, tamamen ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen önceki dava dilekçesinden kaynaklanan işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararlar karşılanacağına göre yeni dava dilekçesinin verildiği tarihten önceki vakıaların da ileri sürülebilmesi gerektiği, mahkemece yapılacak tahkikatın yeni dava dilekçesinde ileri sürülen vakıalar kapsamında yapılmasının zorunlu olduğu, somut olayda, yapılan ıslah ile davanın konusu olan boşanma talebinin değiştirilmediği, dava sebebinin zina olarak değiştirildiği, evlilik birliğinin devamı süresince tarafların sadakat yükümlülüğünün devam ettiği gözetildiğinde direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği- Davacının verdiği yeni bir dava dilekçesini vermeden önce gerçekleşen sadakat yükümlülüğünü aykırı davranma ve zina vakıasını elbette ıslah ile ileri sürebileceği, kaldı ki evlilik birliğinin devamı süresince tarafların sadakat yükümlülüğü olduğu düşünüldüğünde çoğunluğun boşanma davasının devamı sırasında işlendiği iddia olunan zina fiilinin veya başkaca bir kusurlu davranışın ıslah yoluyla olsa dahi eldeki boşanma davasında davalı-karşı davacı kadına kusur olarak yüklenmesi gerektiği görüşünün karşı oy olarak benimsendiği-
Taşınmaz- Davalıdır şerhi- İhtiyati tedbir- Nihai karar- İstinaf
Taşınmazların tapu kaydına "davalıdır" şerhi işlenmesine dair verilen ara kararların hukuki anlamda ihtiyati tedbir kararı niteliğinde olmayıp nihai kararlardan olmadığı ve istinaf yoluna tabi bulunmadığı-
Ziynet eşyaları hakkında görüş değişikliği-
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin "Aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır." şeklindeki görüşünde değişikliğe giderek "Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşımın bu anlaşmaya göre gerçekleştirilmesi gerektiği-Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirileceği, aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şeyin kural olarak kendilerine ait olduğu- Takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılacağı, özgü olma konusunda çekişme varsa bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği-Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şeyin takılan/verilen eşe ait olduğu- Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir." görüşünün benimsediği- İspat yükünün hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düştüğü- Ziynet alacağı davalarında olağan olanın kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunması olduğu, bunun aksini iddia eden kadın eşin iddiasını ispat etmesi gerektiği- Davacı karşı davalı kadının dava dilekçesinde, evlendikten sonra evleri olmadığı için erkeğin ailesinin yanında kaldıklarını, erkeğin ailesinin müvekkilin düğün takılarını istediğini, "bizde kalsın, geri vereceğiz" dediklerini ama iade edilmediğini ileri sürdüğü, davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin "söz getireceğim, bıktım artık bu konudan yeter" dediği, davalı karşı davacı erkeğin dilekçesinde bu mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu beyan ettiği, bu durumda ispat yükünün yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek, ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamadığı-
Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmesi-İbraname-Banka kayıtları-Türk Hukukunun zımnen uygulanması
Yabancılık unsuru taşıyan bir iş sözleşmesinin varlığı karşısında, Türk hukukuna göre açılmış bir davada davalı tarafça en geç cevap dilekçesi ile yabancı hukukun uygulanması gerektiği yönünde itirazda bulunulmaması yahut en geç ön inceleme duruşmasında tarafların hukuk seçimi konusunda anlaşmamış olmaları durumunda uyuşmazlığa uygulanacak olan hukukun Türk hukuku olarak zımnen seçilmiş olduğunun kabulünün gerektiği- Dosyada "ibraname-feragatname" başlıklı belgede "fazla mesai ödemesi" açıklamasıyla parayı davacının tamamen ve nakden aldığının yazılı olduğu belgenin bulunduğu ve banka kayıtlarında da davacıya ücret ödemesi açıklamasıyla "ibraname-feragatname" başlıklı belgede yazan alacak kalemlerine ilişkin ödemeler yapıldığı anlaşıldığından fazla çalışmaya ilişkin miktar içeren ibranamenin ve banka kaydının dikkate alınarak ödenen miktarın yapılan hesaplamadan mahsup edilmesi gerektiği-
Görevsiz mahkeme-Arabuluculuk-Dava şartı-Görevsiz mahkemede açılan davada arabuluculuğa başvurulmaması
Görevsiz mahkemede dava açılmadan önce arabuluculuk dava şartı yerine getirilmemiş olmasına rağmen dosyanın görevli mahkeme esasına kaydedilmesinden önce arabulucuya başvurulduğu ve sürecin sonuçlanarak anlaşamama son tutanağının düzenlenmiş olması durumunda, arabuluculuk dava şartının yerine getirildiğinin kabul edilmesi gerektiği- Davacı tarafça asliye hukuk mahkemesinde dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmadığı gibi dosyanın görevli iş mahkemesinin esasına kaydedilmesinden önce de arabuluculuğa başvurulmadığı dosya kapsamından anlaşıldığından dava şartı olan arabuluculuk sürecinin hiç işletilmediği tartışmasız olup davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Seri marka-Markanın gençleştirilmesi hakkı-Markanın diğer markalara benzemesi-Mesnet marka
Şirketin asli unsuru muhafaza ederek seri marka oluşturma veya markasını gençleştirme hakkı, başkası adına tescilli markaya yakınlaşma, benzetme gibi tehlikelere yol açmaması kaydıyla korunacağı- Davalı şirkete ait dava konusu “Yayla Tarifi Kulağında Tadı Damağında” ibareli marka başvurusunun davacı şirkete ait “Yayla” esas unsurlu markalardaki ibareye yakınlaşan/benzeyen bir marka başvurusu olarak kabul edilmesi gerektiği dolayısıyla davalı şirkete ait “Yayla” esas unsurlu önceki tarihli markaların dava konusu marka başvurusu yönünden müktesep hak teşkil ettiği söylenemeyeceğinden davalı şirkete ait marka başvurusu ile davacıya ait itiraza mesnet markalar arasında karıştırılma tehlikesinin mevcut olduğu-
Aile konutu-İpoteğin kaldırılması-Muvafakatname belgesi-Açık rıza-İmza inkarı
İpoteğin kaldırılması talepli davaya konu taşınmazın ipotek işlem tarihinde aile konutu vasfında bulunduğu, taşınmaz üzerinde dava konusu ipotek işlemi öncesinde davalı eş tarafından davalı banka lehine ipotek işlemi gerçekleştirildiği, davalı bankaca dava konusu taşınmazın aile konutu olmadığına dair iddiasıyla birlikte ipotek işlemi sırasında davacı eşin ipotek işlemine açık muvafakatinin alındığını savunduğu, usulüne uygun ara kararlara rağmen söz konusu muvafakatname belgesinin aslının sunulmadığı, imza inkarında bulunan davacının eli ürünü imzasının bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yapılamadığı, davalı banka ipotek işlemi sırasında davacının verdiğini iddia ettiği muvafakatnamedeki imzanın davacıya ait olduğunu kesin olarak ispat edemediği, davacı eşin “açık rızası alınmadan” yapılan işlemin “geçersiz olduğunu” kabul etmenin zorunlu olduğu, açıklanan nedenlerle; konusuz kalan davada davacı eşin dava açmakta haklı olduğu, dava açılmasına sebebiyet veren davalıların yargılama, gideri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulması gerektiği-
Yeni mahkeme- Derdest davalar- Usul ekonomisi- Tabii hakim ilkesi- HSK kararları-
Yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye devredilmesine olanak bulunmadığı- "Tabii hâkim ilkesi" ve "usul ekonomisi ilkesi" gözetildiğinde, HSK'nın ilgili kararlarında asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine dair herhangi bir hükme yer verilmediğinden "esasen bu konuda HSK'nın yargı yetkisine ilişkin düzenleme yapması da mümkün bulunmadığından" asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların yargılamasına devam etmesi gerektiği- Taraflar arasındaki iflasın ertelenmesine ilişkin uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Fethiye Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılmasının olanaklı olmadığı (direnme kararının yerinde olduğu)-