İçerik Akışı
Yargılama aşamasında davacı tarafından sunulan belgelere delil olarak dayanılıp dayanılmadığı-
Taraflarca usulüne uygun şekilde ileri sürülen ve dayanılan vakıalar esas alınarak uyuşmazlıkların çözüleceği- Davacının protokolü onaylar mahiyette ..2008 tarihinde davalının imzasını taşıyan belge aldığı iddiasını dava dilekçesinde ileri sürmediği, dava dilekçesinin deliller kısmında bu belgelerin gösterilmediği, delil listesi incelendiğinde açıkça ..2008 tarihli belgelere dayanılmadığı, Özel Dairenin birinci bozma kararı öncesinde yapılan yargılama aşamalarının hiçbirinde bu belgelerden bahsedilmediği dikkate alındığında davanın reddine dair verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu- "Davacının süresinde sunduğu delil listesinde icra dosyasına dayandığı, ..2008 tarihli belgelerin de ilgili dosya içerisinde bulunduğu, böyle olunca direnme kararının bozulması gerektiği" yönündeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Borca katılma sözleşmesi- Kefalet sözleşmesine ilişkin şekil kuralları-
TBK m. 603 gereğince; kefalet sözleşmesine ilişkin şekil kurallarının, gerçek kişilerce teminat amacıyla yapılan borca katılma sözleşmeleri bakımından da uygulanması gerektiği- Davaya konu sözleşmenin TBK m. 583/1'de belirtilen geçerlilik koşullarını içermediğinden geçersiz olduğu, yani, takibe ve davaya dayanak sözleşmede sorumluluk miktarının, kefalet tarihinin, müteselsil kefillik ibaresinin davalının el yazısı ile yazılmadığı ve eş rızasının bulunmadığı, bu haliyle davalı bakımından geçerlilik şartlarını sağlamayan sözleşmeye dayanılarak davalıya başvurulma imkanının bulunmadığı-
Dava açma süresi- Zamanaşımı- Hak düşürücü süre-
Satın alınan tohumun ayıplı olduğu iddiasına dayalı meydana geldiği belirtilen zararın tazmini istemine ilişkin dava, Tohumculuk Kanunu m. 11 gereği 6 aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından, davanın reddi gerektiği- "Somut olaydaki düzenlemenin zamanaşımı süresi olduğu, davalı tarafın da zamanaşımı def’inde bulunmadığı dikkate alındığında, davanın hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddinin hatalı olduğu" şeklindeki karşı görüşün benimsenmediği-
Yeninden kiralama yasağı (TBK m. 355)- Tazminat koşulları-
TBK m. 355 uyarınca, yeninden kiralama yasağının başlayabilmesi için kiraya verenin, ihtiyaç nedeniyle tahliye davası sonucu aldığı mahkeme kararını uygulatmak suretiyle kiracının kiralanandan tahliyesini sağlaması gerektiği, davacının icra marifeti olmaksızın kiralananı tahliye etmesi durumunda tazminat koşullarının oluşmayacağı- "İş yeri ihtiyacı nedeniyle davacı aleyhinde açılan tahliye davasının kabul edilerek kesinleşmesi üzerine ilamlı icra takibi başlatıldığı ve düzenlenen icra emrinin davacıya tebliği üzerine davacının iş yerini tahliye ettiği gözetildiğinde, yeniden kiralama yasağına aykırılık nedeniyle tazminat talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği" şeklindeki karşı görüşün benimsenmediği-
Kiralananda 3. kişinin bulunması (İİK m. 276)- Kefalet sözleşmesi- Tahliye taahhüdü- Koruma kararı-
Kiracı ile boşanma aşamasında olan ve aynı zamanda onun kefili olan eşinin İİK m. 276 anlamında üçüncü kişi sayılması mümkün müdür?
Anlaşmalı boşanma sonucu döviz cinsinden hüküm altına alınan iratların Türk Lirasına uyarlanması istemi-
Anlaşmalı boşanma sonucu 12.12.2002 tarihinde döviz cinsinden hüküm altına alınan iratların Türk Lirasına uyarlanması istemli eldeki davada; boşanma tarihinden dava tarihine kadar geçen 18 yıllık süre sonunda tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına bakıldığında; kadının gelirinde ve mal varlığında artış olduğu buna karşılık erkeğin ise maddi anlamda güçsüzleştiği, nafaka yükümlüsü erkeğin mesleği, sosyal statüsü, yaşı uyarınca emekli sınıfında kabul edildiği, geliri ile orantılı yaşam standardı, ortak çocuğun anne ve babasının ekonomik durumlarına ilişkin ifadeleri bir bütün olarak gözetildiğinde, açılan davanın dürüstlük kuralına aykırı olduğu söylenemeyeceği- Aradan geçen uzun süre içerisinde tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında gerçekleşen esaslı değişiklik, yoksulluk nafakasının niteliği ve amacı, makul insanlardan beklenen öngörü, zamansal olarak bakıldığında davanın on sekiz yıl sonra açılmış olması, esaslı değişikliğin nafaka yükümlüsünden kaynaklanmaması, taraflar arasındaki menfaat dengesinin orantısız hale gelmesi ve özellikle dürüstlük kuralı uyarınca aradan geçen uzun yıllar sonucunda artık ifanın borçludan beklenebilir olmadığı ve TBK m.138 hükmünde belirtilen uyarlama koşullarının gerçekleştiği- "Aradan geçen zaman içerisinde tarafların ekonomik durumlarında bir değişiklik olmadığı, döviz kurundaki değişikliğin davacı tarafından öngörülebilecek bir durum olduğu" görüşü "Somut olayda sözleşmenin uyarlanması koşulları oluşmuş ise de Bölge Adliye Mahkemesince karar altına alınan yoksulluk nafakası miktarının az olduğu, böyle olunca kadın yararına daha uygun miktarda yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
İcra takibinin tedbiren durdurulması- Hakimin sorumluluğu-
Dava dilekçesinde icra takibinin tedbiren durdurulmasına karar veren hâkimin zararın doğmasına neden olduğu iddiasıyla maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu davanın, gerekçeli kararı veren hakime ihbar edildiği ancak icra takibinin tedbiren durdurulmasına karar veren hâkime davanın ihbar edilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu-
İİK m. 43/2 uyarınca takip yolunun değiştirilmesi- İflas yolu ile takip- Ödeme emrine ilişkin tebliğ işlemlerinin yeniden yapılması-
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte, borçluya gönderilen ödeme emri tebligatının iade edilmesi üzerine Teb. K. m. 35'e göre tebligat işlemi yapıldıktan sonra davacının İİK m. 43/2 uyarınca takip yolunu değiştirerek iflas yolu ile takip başlatması üzerine, ödeme emrine ilişkin tebliğ işlemlerinin yeniden yapılması gerektiği- Buna göre, Teb. K. m. 10/1 uyarınca ödeme emrinin ilk önce davalı borçlu şirketin bilinen son adresi olan ticaret sicil adresine tebliğ edilmesi, davalıya gönderilen tebligatın iade edilmesi hâlinde bu kez Teb. K m. 35'e göre tebliğ işleminin yapılması gerektiği- "İİK m. 43/2 uyarınca takip yolunun değiştirilmesi hâlinde önceki işlemlerin ortadan kalkmadığı, takip yolunun değiştirilmesi durumunda, yürütülen takibin önceki takibin devamı olması sebebiyle, alacaklının Tebligat Kanunu'ndan kaynaklanan haklarının da korunması gerektiği, takip yolunun değiştirilmesinden sonra iflas yolu ile takibe ilişkin ödeme emrinin borçluya doğrudan Teb. K'nın 35. maddesi uyarınca tebligat yapılmasının usule uygun olduğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı zarar- Nedensellik bağı-
Kök murisin taşınmazın edindikten sonra tapu kaydına orman tahdit sınırları içerisinde kaldığına dair şerh konulduğu ve sonrasında taşınmazın 1/3'er oranında hisseler ile mirasçılar davacı ile dava dışı şahıslara intikal ettiği, aynı gün davacının diğer hissedarların 2/3 oranındaki hissesini de satın alarak taşınmazda tam hisse ile malik olduğu uyuşmazlıkta, davacının dava dışı şahıslara ait hisseleri devraldığı işlem sırasında, söz konusu taşınmazın hukuken özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğunu bilecek durumda olduğu- Devlet, satın aldığı 2/3 payın uyuşmazlık konusu ve mevcut kayıtların doğruluğunun an itibarıyla tartışmalı olduğunu, söz konusu sicil kayıtlarını bu hâliyle değerlendirmesi gerektiğini TMK m. 1020 uyarınca malikin bilgisine sunmuş olduğundan, taşınmaza ait tapu kaydına orman şerhi konulması nedeniyle oluşan zarar ile Devletin tapu sicilinin doğru tutulmamasından kaynaklanan zararlara ilişkin sorumluğu arasında bir sebep sonuç ilişkisinin oluşmamış olduğu- "Orman şerhli taşınmazdaki paylarını devretmemiş olsalardı, davacının kardeşleri olan diğer mirasçılara tazminat ödeme yükümlülüğünde olduğu kabul edilen Devletin sorumluluğunun somut olayda ortadan kalkacağının kabulünün mümkün olmayacağı, önceki malik açısından tazminata yönelik hakkın varlığı kabul edilirken, kötüniyetli olduğu kanıtlanamamış yeni malikin de bu haktan faydalanması gerektiği, zarar ile sorumluluk arasında illiyet bağını kesecek ölçüde zarar görenin ağır kusurunun olmadığı, aksi kabulün mülkiyet hakkının ihlâli niteliği taşıdığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Görevli mahkemenin iş mahkemesi mi asliye ticaret mahkemesi mi olduğu- İşçi-işveren ilişkisinin mevcudiyeti- Davalıların şirketteki görevleri kapsamında şirketi zarara uğrattıkları iddiası-
Davalılara yönetilen isnatlar, davalıların şirketteki görevleri kapsamında şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı olarak 6762 s. TTK m. 342 (6102 s. TTK m. 552) çerçevesinde sorumluluklarına ilişkin olduğundan, davalılar aleyhine açılan davanın niteliği itibariyle mutlak ticari dava olduğu ve bu davanın asliye ticaret mahkemesinde görüleceği, davalılardan bir kısmı ile şirket arasındaki işçi-işveren ilişkisinin mevcudiyetinin, açılan davanın niteliği ve kanunî dayanağı itibariyle iş mahkemesini görevli hâle getirmeyeceği-