Muris muvazaasına ilişkin açılan tapu iptal ve tescil davalarının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceğinin gerek Yargıtay ve gerekse doktrince kabul edilen yerleşik içtihatlardan olduğu, bu isteğe bağlı açılan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin başlama tarihinin ise iptal ve tescil isteme hakkının ortadan kalkacağı tarih olacağının da sabit olduğu-
Mirasbırakanca yapılan temliklerin genel malvarlığı içerisinde makul düzeyde kalması durumunda taşınmaz devrinin mirastan mal kaçırmak amacına yönelik olmadığı sonucuna varılmasının gerekeceği, hal böyle olunca murisin temlik tarihindeki tüm malvarlığının saptanmasının, davalıya aktarılan tam ve paylı mülkiyet konusu taşınmazların devrinin makul düzeyde kalıp kalmadığının duraksanmayacak biçimde ortaya çıkarılmasının ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesinin gerekeceği-
Tescilin dayanağı olan idari işlem iptal edilmekle kaydın yolsuz tescil durumuna düşeceği-
Derdest bir davanın varlığından söz edebilmek için davanın tarafları ve sebebi yanında kesin hükümde olduğu gibi dava konusunun da aynı olması gerekmektedir; oysa ki; ilk davada kayıt maliki …'ın taraf sıfatı bulunmamasına rağmen üzerindeki sicil kaydı iptal edilmiş ve böylece Türk Medeni Kanununun 1025.maddesinde öngörülen yolsuz tescil durumunun oluşmuş olduğu-
Miras bırakanın bir veya birkaç taşınmazını ya da taşınmazlardaki payını temlik ederek kendisine baktırması mümkün iken, sayıca (somut olayda 9 parça) çok fazla taşınmazını temlik etmesindeki gerçek amacın duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulmasının çekişmenin çözümü bakımından önem arz edeceği-
Davanın miras hakkından, mülkiyet hakkından kaynaklı tapu iptal ve tescil davası olduğu, bu tür bir davada Tapu Sicil Müdürlüğü'ne husumet düşmeyeceği-
Toplanan delillere göre, miras bırakanın satışa ihtiyacı olmadığı, çok sayıda taşınmazını satmasını gerektirir ihtiyacının ortaya konulmadığı gibi, taşınmazların daha sonraki temlike rağmen dava dışı torun ve babası tarafından kullanıldığının ifade edildiği, bu durumda dava dışı kişiye çekişme konusu taşınmazların temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna ulaşıldığı-
Davadaki istek, pay oranında iptal ve tescil olmasına, mahkemece de bu yönde karar verilmesine rağmen kabul kapsamındaki taşınmazların dava tarihi itibariyle keşfen belirlenen değerlerinden temlike konu pay ve davacının miras payı gözetilerek belirlenecek dava değeri üzerinden nispi karar harcı ve davacı lehine nispi vekalet ücreti tayin ve takdiri gerekirken, taşınmazların değerlerinin tümü üzerinden fazla harç ve avukatlık parasına hükmedilmiş olmasının da isabetsiz olduğu-
Davacı her ne kadar yargılama aşamasında tapu iptali ve tescil isteği olarak talebini açıklamışsa da, usuli dairesinde bir tescil davası açılmadıkça ıslah suretiyle davanın iptal ve tescil davası olarak sürdürülmesi olanağının olmadığı-
5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü süreden reddedilmişse de, anılan yasa Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğundan ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinden, hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğunun kabul edilemeyeceği- İşin esasının kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı, çekişme konusu taşınmazın kadastro tespiti sırasında tapu kaydına dayalı olarak tespit gördüğü anlaşıldığından ve dayanak tapunun tesis kaydının mahkeme kararıyla senetsizden hükmen oluştuğu kayden sabit olduğundan, taşınmazın ilk tesis kaydının ve dayanağı ilamın tescil krokisinin mahalline uygulanıp kapsamının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi, diğer taraftan; davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 6099 s. K. gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği-