İcra takibine konu 100.000 USD bedelli bono sebebiyle borçlu olunmadığının tespiti istemi- Murisin, husumet duyduğu davacının miras payını almasını engellemek ve davacıya zarar vermek üzere davaya konu bonoyu düzenlediği, davalı tarafından borcun kaynağı hakkında delil de sunulmamış olması hususları bir arada değerlendirildiğinde davaya konu bononun muvazaalı olarak düzenlenmiş olduğu, ve davalıların bedelsiz olduğunu bildikleri senedi icraya koyarak kötü niyetle hareket ettikleri sonuç ve kanaatine varıldığı- Yabancı para borcu ile ilgili alacaklarda talep edilen yabancı paranın dava tarihindeki efektif döviz kuru karşılığı Türk Lirası üzerinden, karar tarihindeki tarifeye göre vekalet ücreti ile nisbi karar ve ilam harcının hesaplanması gerektiği- Yabancı paranın karar tarihindeki efektif döviz kuru karşılığı esas alınmak suretiyle hesaplama yapılmasının hatalı olduğu-
Menfi tespit davalarının sırf nispi ticari dava olması nedeniyle TTK'nın 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanmasının kanuna aykırı olduğu-
Yasal zorunluluk kaldırıldıktan yaklaşık 9 yıl sonra bonoya damga pulu yapıştırılması- Menfi tespit-
Menfi tespit istemi- Kapalı fatura, fatura bedellerinin ödenmiş olduğuna karine teşkil edeceğinden, bu karinenin aksini yani fatura bedellerinin ödenmediğini davalı alacaklının yazılı delille ispatlaması gerektiği-
Davalının müvekkilleri hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla takip başlattığını, ciro silsilesinin düzgün olmaması sebebiyle davalının hak sahibi olmadığını, müvekkillerinin herhangi bir borçlarının bulunmadığını ileri sürerek, davalıya borçlu olmadıklarının tespitine ve % 20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ettiği davada -
Menfi tespit davalarında ispat külfetinin davacıda olduğu ve 6100 sayılı HMK'nın 201. maddesi uyarınca senede karşı ileri sürülen iddiaların senetle ispat edilmesi gerektiği, 'davalı beyanının ikrar niteliğinde olmadığı' gözetilmeksizin, yeteri kadar ispat koşullarını taşımadığı halde 'bu senedin hile ile imzalattırılmak suretiyle alındığı' gerekçesiyle, davacı iddiasına konu olayların hile niteliğinde değerlendirilerek soyut tanık beyanlarına itibar olunarak bu senet yönünden 'davanın kabulüne' karar verilmesinin doğru olmadığı-
Menfi tespit davasının reddine karar veren mahkemenin, borçluyu tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve borçlunun bu icra takibini durdurulması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı almış ve bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış- infaz edilmiş olması gerektiği-
Her ne kadar icra takibine dayanak sözleşmede davacı borçluya atfen atılı bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde rapor olsa da, davacının icra dosyasındaki mal beyanı dilekçesinde, davalı bankadan kredi aldığını ve imkânı olduğunda borcunu ödeyeceğini açıkça ifade ettiği anlaşıldığından, davacının hakkında başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra verilmiş olan bu beyanı, ihtiyatî haciz sırasında verilmiş bir beyan da olmadığından mal beyanı dilekçesinin manevî baskı altında düzenlendiğinin kabulü de mümkün olmadığı ve bu durumda davacının bu beyanının kendisini bağlayacağı ve borcun kabulü anlamına geldiği-
Her ne kadar davacı tarafça eldeki davanın istirdat davası niteliğinde olmadığı, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince açıldığı ileri sürülmüş ise de; dava borçlu olunmadığı halde ödendiği ileri sürülen paranın tahsili için açıldığından, açılan dava niteliği itibariyle istirdat davası olduğu, İcra ve İflas Kanunu'nun 72/7. Maddesine göre, borçlu olmadığı halde ödeme yapan kişi ödediği tarihten itibaren bir sene içinde genel hükümler çerçevesinde dava açarak paranın geriye alınmasını isteyebileceği- Yerleşik Yargıtay uygulaması gereğince, istirdat davasının koşullarının oluştuğu durumlarda davaların sebepsiz zenginleşme davası olarak nitelendirilmesi doğru görülmemekte ve davaya istirdat davası olarak bakılması gerektiği kabul edilmekte olduğu- Eldeki dava yerleşik Yargıtay uygulaması gereğince istirdat davası niteliğinde olduğundan, bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu; somut olayda arabuluculuğa başvuru tarihi itibariylede 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu ve ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde de belirtildiği üzere dava bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu-
Davacının birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine süresi içinde ya da usulüne uygun olarak itiraz etmemiş olması nedeniyle kendisine üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilmesi üzerine süresi içinde açtığı menfi tespit davasının kabulüne ya da kısmen kabulüne karar verilmesi halinde davalının, ön inceleme duruşmasından önce davayı tamamen ya da haklı olup olmadığını bildiği kısım yönünden kabul etmemesi durumunda, tam kabulde yargılama giderlerinin tamamından, kısmen kabulde ise haklılık durumuna belirlenen kısmından sorumlu olacağı-