Ecrimisilin, kötüniyetli zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu bir şeyi haksız olarak alıkoyması nedeniyle kayıt malikine ödemekle yükümlü olduğu en azı kira geliri, en çoğu ise mahrum kalınan gelir kaybı olan bir tür haksız kullanım tazminatı olduğu- Taleple bağlılık ilkesine aykırı şekilde talep aşılmak suretiyle, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen -talepten tüksek- değer üzerinden hesaplama yapılması ve farklı tarihleri de kapsar şekilde ecrimisile hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usulüne ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün olduğu gibi davanın konusunda da ıslahın kural olarak mümkün olduğu- Davacı taraf dava dilekçesinde “aile konutu niteliğini haiz davalı adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile önceki malik adına tescili” talebini davalının ölümünden sonra verdiği dilekçe ile “taşınmazın aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesi” şeklinde ıslah etmiş, böylelikle davanın konusunu değiştirmiş olup, mahkemece talep aşılmak suretiyle hem dava dilekçesinde belirtilen aile konutu şerhi konulması, tapu kaydının iptali ile önceki malik adına tescili talepleri hakkında hüküm kurulduğu, hem de ıslah dilekçesi ile talep edilen “aile konutu olduğunun tespitine” yönelik karar oluşturulduğu anlaşıldığından, mahkemece talebin aşılması suretiyle yazılı şekilde kurulan hükmün HMK'nun 26/1. maddesine aykırı olduğu-
Davacı tarafından ödeme emrinde yıllık %9 faiz istenildiği halde, HMK. mad. 26 hükmüne aykırı şekilde talep aşılarak yıllık %18 olarak işleyecek faize hükmedilmesi doğru değilse de, bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmediği-
Davacıların, davalıların bahçe duvarı yapmak suretiyle çekişmeli taşınmaza yaptığı müdahalenin önlenmesini ve yıkıma karar verilmesini istediği, ancak taşınmaz üzerindeki “sahanlık, merdiven ve balkonlara ilişkin” herhangi bir istemde bulunmadığı gözetilmeksizin HMK'nun 26. maddesine aykırı olarak anılan yerlere ilişkin yıkım ve traşlama kararı verilmesinin isabetsiz olduğu-
Borçlu şirkete yapılan ödeme emri tebligatının, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 12 ve 13. maddelerine aykırı olduğu ve dolayısıyla usulsüz olduğu anlaşılmış olup, mahkemece de tebligatın usulsüzlüğü kabul edildiğine göre, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince tebliğ tarihinin öğrenme tarihine göre düzeltilmesi ile yetinilmesi gerekirken, HMK'nun 26. maddesine de aykırı olarak, talep olmadığı halde icra takibinin iptaline karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Takip talebinde ve ödeme emrinde çek tazminatından sadece keşidecinin sorumlu olduğu, bu miktarın diğer borçlular yönünden borçtan düşüleceği açıkça belirtildiği, dolayısıyla borçlu cirantaların icra mahkemesine yapmış oldukları bu yöndeki başvurunun fuzuli olduğu ve hukuki yararları bulunmadığı gibi, mahkemece HMK'nun 26. maddesine aykırı olarak, talep olmadığı halde komisyon yönünden de takibin iptaline hükmolunmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, borçlunun yetki itirazının incelenerek kabul edilmesi halinde HMK'nun 19/3 maddesi gözetilmek suretiyle ve de taleple bağlı kalınarak ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği yer icra müdürlüğünün yetkili olduğuna karar verilmesi gerekeceği-
Taşkın yapının korunmasındaki bireysel ve kamusal yarar nedeniyle TMK'nin 684, 718, 722. maddelerinde kabul edilen “üst toprağa bağlıdır” kuralına ayrıcalık getirildiği, taşkın yapı malikinin komşu taşınmazda inşaat veya irtifak hakkı gibi ayni bir hakkının bulunması halinde taşan kısmın, taşılan taşınmazın değil, ana yapının bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz’ü) sayıldığı, tecavüz edilen kısım üzerinde yapı maliki yararına irtifak hakkının tanındığı, hemen belirtmek gerekir ki taşkın yapıdan inşaat ve imalattan kastın, taşınmaza sıkı ve devamlı surette bağlı olan esaslı yapılar olduğu, diğer bir söyleyişle taşan yapının tamamlayıcı parça (mütemmim cüz) niteliğinde olması gerekeceği-
Fazlaya ilişkin hak saklı tutularak zararın (alacağın) bir kısmı dava edildiğinde, kesinlik sınırının, zararın (alacağın), tamamı dikkate alınarak belirleneceği- Trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davada, davacı başlangıçta tam kusur oranı üzerinden istenen miktar ile bağlı olup, tam kusura göre yapılan istemden davalının kusur oranına göre indirim yapılması gerektiği- Tam kusura dayalı olarak açılan kısmi davada davalı tarafın kusur oranının daha düşük olduğunun tespit edilmesi halinde ve fakat talep edilen miktarın oluşan toplam zararın altında kaldığı değerlendirilerek (davanın ıslah edilmediği de dikkate alınarak) talep sonucunun tamamına karar verilmiş olmasının talepten fazlaya hükmedilmesi yasağına aykırı olduğu- 
Tazminat davası-